KANAATKARLIK

Fatih Çeliktürk

3 yıl önce

Çağımızın en büyük hastalıklarından birisi de elindekilerle yetinmeyi bilmeyip daha fazla edinme arzusu yani kanaatsizliktir.Buda beraberinde hastalıklar,ailevi sıkıntılar ve huzursuzluk getirir.

Kanaat, verilene razı olmak ve elde olanla yetinmek demektir. Bu tanımlamadan, kanaatin, çalışmayıp tembellik yapmak olduğu anlamı çıkartılmamalıdır. Kanaat, çalışıp gayret göstermeyi, fakat neticede az da olsa ele geçen rızka razı olmayı gerektirir. Kanaatkâr kimse, çoğa sevinip aza üzülmeyen, her iki durumda da huzur ve sükûn içerisinde bulunan kimsedir. Kanaat, dünya metaına kalpte değer vermeyen yüksek görüşlü bir anlayıştır.

Kanaat sahibi, azla yetinip fazlasına ihtiyaç duymadığı için, insanlardan bir şey isteme mahcubiyetine düşmekten ve başkasına muhtaç olma zilletinden kurtulur. Kanaatkâr kimse, sadece Allah’tan korkar, ümit eder ve O’na güvenir. Çünkü o, Allah’tan başka hiçbir kimsenin rızk veremeyeceğini ve rızkı engelleyemeyeceğini bilir.

Nefsin isteklerinin sınırı yoktur. O, bir isteği yerine getirildiğinde hemen diğer isteğini kalbe dayatır. Kalbi, nefsin elinden kurtarmanın çaresi kanaattir. Eğer kalp, kısmete razı olarak aza kanaat ederse, nefsin kalp üzerinde fonksiyonu kalmayacaktır. Bu bakımdan, azla yetinmek olan kanaat, nefsin eğitilmesini sağlayan önemli bir riyazet metodudur. Kanaatkâr kişi, nimetin nasıl kazanıldığını bilen, israftan kaçınan ve tutumlu olan kimsedir. Gelirine göre harcama yapmayan, lüks ve israf içerisinde olan nice kimselerin varlıklarını kaybettikleri ve başkalarına muhtaç hale geldikleri bilinmektedir.

Kanaate engel teşkil eden; hırs, tamah, israf ve sonu sonrası gelmeyen istekler, sadece bireyin kendisine değil, ailesine ve topluma da zarar vererek toplumsal huzuru bozmaktadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI