KIŞ ORTASINDA BAHARI YAŞAMAK!

Fatih Gözüaçık

2 ay önce

Biz insanlar nasıl bir varlığız değil mi? Yaz gelir sıcaklardan şikâyet ederiz, kış gelir soğuklardan şikâyet ederiz. Galiba sıcaktan kuraklıktan yağış yetersizliğinden şikâyet eden insanlar bu yıl haklı. Meteoroloji verilerine göre Türkiye’nin birçok bölgesinde tarihin en sıcak kış günlerini yaşıyoruz. Özellikle güney ve batı illerinde sıcaklıklar 20 derecelere dayandı. Her gün yeni bir ilden sıcaklık rekoru geliyor. Son yılların en sıcak ve kurak kış mevsimini yaşıyoruz. Peki bu sıra dışı sıcaklıkların nedeni ne? Küresel ısınmanın dünyanın ortalama sıcaklıklarını artırdığı artık hereksin kabul ettiği yadsınamaz bir gerçek. Sanayi devriminden bugüne insan faaliyetleri sonucu oluşan atmosferdeki karbon salınımını o kadar artırdık ki bu durum mavi gezegenimizde önü alınmayan sorunların yaşanmasına neden oluyor. Atmosferdeki karbon gazı güneş ışınlarının bir kısmının uzaya yansımasını önleyerek dünyanın ısınmasına neden olur. İnsan faaliyetleri sonucu karbon gazının artması sera etkisi oluşturarak küresel sıcaklıkların artmasına neden oldu. Serada domates yetiştirdiğinizi düşünün kapalı oramda güneş ışınlarının bir kısmı hapsolarak seranın içerisinin ısınmasına neden olur. Aynen verdiğim örnekte olduğu gibi fosil yakıtların aşırı kullanımı sonucu atmosferi kaplayan sera gazları daha fazla güneş ışığının tutulmasına neden oldu ki bu durum olumsuz sonuçlarını şu an hissettiğimiz gelecek nesillerin daha da fazla hissedeceği küresel ısınmaya neden oluyor. Bu durumun doğal bir sonucu olarak da kuraklık kaçınılmaz oluyor. Aslında kuraklık ve çölleşmede doğal süreçler de etkilidir ancak, insan etkisine bağlı olarak oluşan küresel ısınma ve iklim değişiminin önemli etkilerinden birisi olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor. Küresel iklim değişiklikleri sonucu mevcut iklim kuşaklarında kaymalar, sıcaklıklarda görülen uç değerler yaşanabilmektedir. Bu durumun, insanlar, bitkiler ve hayvanlar canlıların üzerinde olumsuz etkileri büyüktür. Hayvanların göç etmesi biyoçeşitliliğin azalması, su sorununun yaşanması, erozyonun artması bizi bekleyen en büyük sorunlar arasındadır. Yağış dağılışındaki değişim nedeniyle bazı bölgelerde yağış miktarlarında geçmişe göre azalmalar görülmeye başlanmıştır. Sıcaklık artışı ve yağış miktarlarında düşme olarak adlandırılan kuraklık çölleşme tehlikesini beraberinde getirmektedir. Türkiye’de şu an için çöl yok ama kuvvetle muhtemel ki ilerleyen yıllarda bu durum değişecek Çölleşmenin nedenleri; İklim değişikliği sonucu yaşanan kuraklık, bitki örtüsünün tahrip edilmesi, nüfus artışı ve su kaynaklarının fazla tüketimi, yanlış tarım ve sulama uygulamaları, aşırı otlatma olarak sıralayabiliriz ki bunların hepsi insan kaynaklı etkiler içerisindedir. Çölleşme sonucunda su kaynaklarının kuruması, bitki örtüsünün tahribi, erozyon ve biyoçeşitliliğin azalması gibi doğal ortamdaki bozulmanın yanında yaşam kalitesinin düşmesi, kıtlık ve göç gibi sosyoekonomik sorunlar da ortaya çıkar. Son yıllarda iklim mülteciliği denilen bir kavram çıktı ortaya. Atalarımızın asırlar önce iklimin olumsuz etkileri nedeniyle Orta Asya’dan göç etmesi gibi günümüzde de yaklaşık milyonlarca insan çölleşmeden etkilenirken 1 milyar kişi de çölleşme riski altındadır. Bu insanlar ilerleyen yıllarda kitlesel göç hareketlerini başlatacaktır. Bu durum beklide dünya tarihini değiştirecek olaylar silsilesinin başlangıcı olacaktır. Kuraklık ve çölleşmenin ülkemize de etkileri büyük olacaktır. Türkiye’nin ikinci büyük gölü yağış yetersizliği ve uygulanan yanlış politikalar sonucu kuruma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Dünyanın nazar boncuğu olarak bilinen Konya ili sınırlarındaki Meke gölü maalesef kurumuştur. İlerleyen yıllarda Tuz gölü diye bir yer kalmayacak bu gidişle. Türkiye önümüzdeki yıllarda su kıtlığı yaşayan ülkeler arasına girecek. Peki bu durumun önlenmesi için neler yapılıyor? Ulusal çapta bir seferberlik başlatıldı mı? Bu sorulara evet yanıtını vermeyi o kadar isterdim ki. Ama maalesef kuraklık, çölleşme, su kıtlığı konusunda toplumumuzda bir bilinç oluşmuş değil. İklim değişikliği, küresel ısınma afetler ve susuzluk gibi hayatımızı doğrudan etkileyen konularda toplumsal bilinç oluşmadı. Öyleyse su kıtlığı, kuraklık, erozyon, çölleşme gibi sorunların çözümü için çabalamak devletin en tepesindeki yöneticilerden tutun seyyar satıcıya kadar hepimizin birincil görevleri arasındadır. Özellikle okullarda bu durumun yarattığı olumsuzlukların öğrenciye anlatılmasına yönelik programların uygulanması elzemdir. Yerel ve ulusal çapta sürdürülebilir, doğa ile uyumlu çevre politikaları izlemek zorundayız. Mavi gezegenimiz tehlikede bizden sonraki nesillere daha yaşanılacak bir ülke bir bırakmak istiyorsak susuzluk, erozyon, çölleşme, iklim değişikliği, afetler gibi konuları birinci önceliklerimiz arasına almak zorundayız.
YAZARIN DİĞER YAZILARI