DİPLOMA DEVRİ SONA MI ERİYOR?

Fatih Gözüaçık

2 ay önce

Eskiden büyüklerimizin bize söylediği, dillere pelesenk olan bir söz vardı. Okumayıp ta ne yapacaksın, çoban mı olacaksın? Günümüzde bu sözün anlamını yitirdiğini düşünüyorum. Hatta son zamanlarda okuyup ta ne olacaksın diplomalı işsizler ordusuna mı katılacaksın sözlerini duyar olduk. Artan üniversite sayısı mantar gibi çoğalan bölümler nitelikten çok niceliğe önem verilmesi özellikle bazı mesleklerin değerinin iyice düşmesine enden oldu. Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan katıldığı bir programda’’ Dünyada donanımın sadece diploma ile ölçüldüğü dönemler geride kaldı. Artık bireysel birikimler, kabiliyetler, beceriler çok daha önemli hale geldi’’ dedi. Bunu yıllardır söylüyoruz ama maalesef bu minvalde bir eğitim sistemine henüz geçemedik. Cumhurbaşkanın bu sözünden hareketle biraz üniversitelerimizin durumlarını araştırdım. Sonuç ne mi çıktı? OECD (Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü) ülkeleri arasında üniversitelerde yapılan bilimsel araştırmalar, patent sayıları ve birçok alanda maalesef son sıralardayız. Aslında Cumhurbaşkanı’nın sözü doğru ama durumun bu hale gelmesinde de bugünkü siyasi iktidarın payı büyük. Her ile bir üniversite projesi ile üniversite sayısı günümüzde 208’e yükseldi. Yüksek Öğretim Kurulu verilerine göre bu üniversitelerde yaklaşık 7 milyon öğrenci öğrenim görmekte. Üniversitelerimizin sayısı artınca kalitede doğal olarak düştü. 25 yıl önce Tıp fakültesi ile yarışan matematik bölümüne artık bir iki net ile girilmeye başladı. Yine bir iki fizik neti ile mühendislik bölümleri kazanılmaya başladı. Dolayısıyla bazı köklü üniversiteleri saymazsak üniversiteler lise diploması olan sokaktan geçen her bir vatandaşın kazanabileceği yerler haline geldi. Rektör seçimlerini kaldırması ve rektörleri atama yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmesi rektör atamalarında ideolojik sayıtların göz önünde bulundurulmasına neden oldu. Cumhurbaşkanı talimatı ile yeni üniversiteler açıldı. Üniversitelerin isimleri değiştirildi, üniversiteler keyfi biçimde bölündü (İstanbul Üniversitesi örneği). Yine Cumhurbaşkanının talimatı doğrultusunda yardımcı doçentlik kadrosu kaldırıldı. Öğretim üyesi statüsündeki bu değişiklik sadece adının değiştirilmesi değil öğretim üyesi sayısını nicelik olarak arttırmak oldu ve doktor öğretim üyesi statüsü getirildi. Yapılan bu düzenleme ile doktoralı öğretim elemanları hiçbir kritere bakılmaksızın bir gecede öğretim üyesi oldu ve öğretim üyesi sayısı da böylece arttırılmış oldu. Akademisyenler için yabancı dil çok önemlidir. Doktora yapmak veya doçentlik unvanı için yabancı bilgisi aranır ama maalesef ki dil sınavlarında sınav usulsüzlükleri olağanüstü boyutlara ulaştığını duymaktayız. ÜAK (Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı) tarafından oluşturulan binlerce öğretim üyesinin yabancı dil sınavı usulsüzlüklerini incelemeye alsa da komisyon çalışmaları sonuçsuz kaldı. Üzerine gidilmedi. Akademik yükselme kriterlerinde sürekli yasal değişiklikler yapılarak nitelik düşürüldü. Akademik yükselmelerdeki sözlü sınavlar kaldırıldı, akademik yükselmelerde çok önemli olan yabancı dil sınavı puanları düşürüldü, en acısı da adrese teslim akademik ilanlar yapıldı ve hayali dergilerde yayınlanan makaleler, araştırma ve konunun verilerek para karşılığında tez yazma şirketlerinin yazdığı makaleler artarken, yine para karşılığı hayali dergilerde yayınlanan makaleler, önceden belirlenmiş kongre ve konferanslarda verilen bildiriler ile doçentlikler ve profesörlükler adeta yardım dağıtır gibi dağıtıldı. Tüm bunlara baktığımız zaman şu soruyu kendime sormadan duramıyorum. 4 yıl üniversite okumak acaba vakit kaybı mı? Sözün özü üniversiteler bilim yuvası olmaktan çok ideolojik sayıtlarla yönetilmeye başladı. Bu durum eğitimin temeline atılan bir dinamittir. Günümüzde üniversiteler özgürlükçü düşüncenin hâkim olduğu bilimin ön plana çıktığı eğitim yuvaları olmaktan çok uzaklar maalesef. Buradan mezun olanlarda artık aslanın midesinde olan ekmeğe ulaşmak için çabalamak zorundalar.
YAZARIN DİĞER YAZILARI