USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Dünya Isınıyor, Vicdanlarımız Soğuyor!

Dünya Isınıyor, Vicdanlarımız Soğuyor!
17-10-2025

    Kış aylarına doğru yaklaşıyoruz. Eskilerin nerede o eski kışlar değine çoğumuz şahit olmuşuzdur. Fakat her sene gelen sıcaklık rekorları yağmayan kar ve yağmur iklimlerin dengesini bozdu. Binlerce yıl önceye gitmeye gerek yok 70-80 yıl önceki kış aylarını büyüklerimizden dinlemişizdir. Bir zamanlar mevsimler doğanın ritmine göre yaşanırdı her mevsimin ayrı bir güzelliği vardı. Kış, karın sessizliğiyle gelirdi her taraf bembeyaz olurdu; ilkbahar, umut dolu çiçeklerle yeniden doğuşu müjdelerdi. Yazlar ılımandı, sonbahar yaprak dökerken bile huzurluydu. Maalesef günümüzde doğanın dengesi alt üst oldu, mevsim geçişleri aniden yaşanmaya başladı, sanki sadece yaz ve kış mevsimini yaşar gibi olduk.  Gökyüzü, kirli, puslu bir perdeyle örtülmüş; toprak, kirlilikten ve üzerine yapılan betonlardan nefes alamıyor. Her gün yeni bir felaket haberiyle uyanıyoruz: kuruyan nehirler ve göller, eriyen buzullar, yanıp kül olan ormanlar, artan sıcaklıklarla kavrulan şehirler…

         Küresel ısınma bir kehanet değil; gözlerimizin önünde gerçekleşen bir gerçek. Bilim insanları onlarca yıldır uyarıyor, ama biz hâlâ “henüz zaman var” diyerek kulaklarımızı tıkıyoruz. Oysa zaman, çoktan elimizden kayıp gidiyor. Dünya’nın ortalama sıcaklığı her geçen yıl biraz daha artıyor. Bu artış bir derece, iki derece gibi küçük görünebilir ama o “küçük” fark, milyonlarca canlının yaşamını tehdit ediyor. Kutuplardaki buzulların erimesi, sadece uzak bir coğrafyanın sorunu değil. Deniz seviyeleri yükseliyor, kıyı şehirleri tehlikede. Tarım alanları kuraklıktan çatlıyor, gıda krizi kapıda. İklim değişikliği, yalnızca çevreyi değil; ekonomiyi, sağlığı, toplumsal düzeni de derinden sarsıyor. Kısacası, bu sadece bir doğa meselesi değil — insanlığın geleceğini ilgilendiren bir varoluş sorunu. Ancak asıl trajedi, bu felaketin en büyük yükünü en az sorumlu olanların taşıması. Gelişmiş ülkelerin yüzyıllardır sürdürdüğü sanayi faaliyetlerinin bedelini, gelişmekte olan ülkeler ödüyor. Afrika’da suya hasret çocuklar, Pasifik’te yavaş yavaş sular altında kalan adalar, Amazon ormanlarında yok olan canlı türleri… Onlar, bizim konforumuzun bedelini ödüyorlar. Peki biz ne yapıyoruz? Marketten tek kullanımlık plastik poşet alırken, arabayla birkaç sokak öteye giderken, odada kimse yokken ışıkları açık bıraktığımızda… Belki farkında değiliz ama her bir hareketimiz, doğaya bir iz bırakıyor. Bu küçük gibi görünen davranışlar birikiyor ve sonunda gezegenin dengesini bozuyor.

        Artık bahanelere sığınmanın zamanı geçti. “Ben tek başıma neyi değiştirebilirim ki?” demek kolay. Oysa değişim, bireylerle başlar. Geri dönüşüm yapmak, plastik kullanımını azaltmak, enerji tasarruflu cihazlar tercih etmek, toplu taşımayı kullanmak, hatta sadece çevremizi bilinçlendirmek bile büyük bir fark yaratabilir. Çünkü gerçek değişim, yukarıdan değil, aşağıdan yani bizden gelir. Dünyanın artık güzel sözlere değil, somut eylemlere ihtiyacı var. Belki de asıl sorun, doğayı “bizden ayrı” bir şey olarak görmemizdir. Oysa biz doğanın bir parçasıyız. Ormanlar nefesimiz, denizler yaşam kaynağımız, toprak ise geleceğimizdir. Onları korumak, aslında kendimizi korumaktır.

          Unutmayalım: Dünya bize ait değil; biz, Dünya’ya aitiz. Eğer bugün doğanın yardım çığlıklarını duymamakta ısrar edersek, yarın onun sessizliğinde yok olup gideceğiz. Küresel ısınma bir felaket değil, bir uyarıdır. Belki de son uyarı…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?