
Yeni eğitim öğretim yılı sorunlarla başlıyor. Bir yanda sınıfları dolduracak öğrencilerin heyecanı, diğer yanda velilerin hem maddi hem manevi telaşı. Çocuklar için gelmesi iple çekilen bir dönemken aileler kara kara düşünmekte eğitim masraflarını…Yine kitap kokusunun, zil seslerinin ve umut dolu başlangıçların zamanı geldi çattı sadece birkaç gün kaldı. Ancak her eğitim-öğretim yılı başlangıcında sorduğumuz o meşhur soruyu bu yıl da sormadan geçemiyorum: Acaba sorunlarımıza çözüm bulabildik mi mesela öğretmen ihtiyacını karşılandı mı yoksa yine çocuklarımızın dersine ücretli öğretmenler mi girecek? Özel okullarda fahiş kitap fiyatlarına çözüm bulundu mu? Sınıf sayılarımız yeterli mi? Onlarca sorunun kaçına çözüm bulundu?
Eğitim, artık yalnızca öğrencilerin değil, velilerin de üzerinde ciddi bir yük haline geldi. Servis ücretlerinden kırtasiye masraflarına, okul kıyafetlerinden teknolojik ihtiyaçlara kadar uzanan geniş bir liste var velilerin elinde. Veliler, “çocuklarımız okusun” diye ay sonunu zor getiriyor. Eğitim, eşitlik ilkesinin temel taşı olması gerekirken, ne yazık ki giderek daha çok ekonomik imkânlara bağlı bir ayrıcalığa dönüşüyor. Özel okullardaki kitap, yemek ve kıyafet ücretleri ise neredeyse eğitim fiyatına yaklaştı. Eğitimde bir diğer önemli mesele de müfredat. Her yıl yeni değişiklikler, yeni ders içerikleri, hatta bazen yeni sınav sistemleriyle karşılaşıyoruz. Ancak bu değişimlerin çoğu, öğrencilerin gerçekten daha iyi öğrenmesini mi sağlıyor, yoksa günü kurtarmaya mı hizmet ediyor? Gençlerimizi bilgiyle donatmak yerine, ezbere dayalı bir yarışın içine çekiyoruz. Öğrenciler merak etmeyi, araştırmayı ve sorgulamayı değil; test çözmeyi, puan kovalamayı yarışmayı öğreniyor maalesef. Eğitim sisteminin en önemli bileşenlerinden birisi olan öğretmenler mutlu mu? Öğretmenler eğitim sisteminin omurgası olmalarına rağmen en çok yıpranan kesimlerin başında geliyor. Ek ders ücretlerinin çok düşük olması, tayin sorunları, kalabalık sınıflar ve itibar ve saygı görmeme kaygısı, kamudaki öğretmenlerin motivasyonunu zedeliyor. Özel sektörde ise düşük maaşlar, idare tarafından uygulanan mobbingler, ödenmeyen ek ders ve nöbet ücretleri, öğretmenleri modern bir işçi, okulu bir ticarethane, veliyi müşteri olarak gören çarpık bir düşünce özel okullarda görev yapan öğretmenleri adeta meslekten soğutmuş durumda. Oysa iyi bir eğitim, mutlu ve motive öğretmenle mümkündür ama maalesef bunu sağlayamadık.
Elbette sorunları sıralamak kolay, önemli olan çözüm iradesi göstermek. Eğitimde köklü bir reforma, sadece müfredatı değil, zihniyeti de değiştirecek bir dönüşüme ihtiyacımız var. Maalesef eğitim sistemimiz çocuklara sadece bilgi değil; düşünme, sorgulama, üretme, ahlaki değerler ve insanca yaşama becerisi kazandırılmalı. Veliler ekonomik yük altında ezilmemeli, öğretmenler hak ettikleri değeri görmeli, öğrenciler de sınav stresinden çok hayat becerileriyle yetiştirilmeli.
Yeni eğitim-öğretim yılına başlarken hepimiz umutluyuz. Ancak unutmamamız gereken şu: Eğitim, bir ülkenin geleceğini şekillendiren en temel yapı taşıdır. Eğitimin en önemli aktörleri olan öğretmen, öğrenci ve veliyi yukarıda bahsettiğim sorunlarla boğarsak bir nesli kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya geliriz. Eğer aynı sorunlarla yıl yıl yüzleşmeye devam edersek, geleceğimizi ipotek altına almış oluruz. Bu yüzden bu yıl sadece öğrencilerin değil, eğitim sisteminin de öğrenme ve değişim yılı olmalı. Öğretmenlere hakkettiği değer verilmeli, ücretli öğretmenlik uygulamasına son verilmeli, özel okullardaki sorunlar çözüme kavuşturulmalı. Eğitim bir araç olarak görülmemeli.