USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

LİSELERDE YENİ SİSTEM GELİYOR

13-10-2025

       Futbola merakı olanlar bilirler 4-4-2, 4-3-3, 5-3-2 gibi sistemlerle mücadele eder takımlar. Türkiye’de eğitim sistemi de adeta futbol takımlarının sistemine döndü. Hiç durmadan bireyler değişiyor. Değişim olmalı tabi ki ama bu kadar çabuk değişimleri kaldıracak toplumsal yapıda olmadığımızı düşünüyorum. Her gelen bakan “reform”, “yenilenme” ya da “çağın gereklerine uyum” başlığıyla yeni bir sistem duyuruyor. Değişiyor değiştirdikleri sistem tekrar değişiyor yani aslında bakanlık kendi getirdiği sistemi beğenmiyor. Son günlerde de liselerde yapılacak yeni düzenlemeler gündemde. Bakan Tekin çalışmanın Cumhurbaşkanına sunulacağını söyledi. Liselerde 4 yıllık zorunlu eğitimin kısalması gündemde. Alan seçiminin erkene alınması, ders çeşitliliğinin azaltılması ve ölçme-değerlendirme sisteminin yeniden düzenlenmesi konuşuluyor. Peki bu değişiklikler gerçekten eğitimin kalitesini artıracak mı, yoksa yine “alışma süreci” adı altında öğrenciler mi zorlanacak?

          Millî Eğitim Bakanlığı yetkililerine göre amaç, öğrencilerin daha erken yaşta ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirilmeleri. Böylece hem üniversite sınavına hazırlık süreci kolaylaşacak hem de mesleki yönelim güçlenecek. Bu kulağa hoş geliyor, ama asıl sorun şu: 14–15 yaşındaki bir gencin geleceğini bu kadar erken belirlemesi ne kadar doğru? Bu yaş aralığı, öğrencilerin kendilerini tanıma, ilgi alanlarını keşfetme ve hata yaparak öğrenme dönemidir. Onlara seçenek sunmak yerine, belirli kalıplara sokmak; yaratıcılığın ve özgüvenin önüne set çekebilir. Kimi öğrenci fen alanında başarılıyken sonradan edebiyata yönelir; kimi sayısal zekâsını sanatla birleştirir. Eğitim sistemi bu çeşitliliğe alan tanımalı, sınırlamamalıdır. İşin bir başka boyutu da liseler 2+2 ya da 3+1 şeklinde olacaksa yani ilk 2 ya ada 3 yıl dersler alınıp mesleğe yönelenler mezun edilip üniversite okuyanlar devam edecekse bu durum hayalet öğrenci dediğimiz okula gitmeden diploma alan öğrencilerin artmasına dolayısıyla bazı özel kurumların bunu kullanmasına olanak sağlayacaktır. Sistemin değişmesi öğretmenleri de derinden etkileyecek. Her değişiklik, yeni müfredat, yeni materyaller, yeni ölçme araçları demek. Ancak çoğu zaman bu dönüşüm sürecinde öğretmenler yeterince hazırlanma fırsatı bulamıyor. Eğitimin yükünü omuzlayan öğretmen, bir anda kendini farklı bir sistemin içinde buluyor. Birçok öğretmen şu soruyu soruyor: “Biz daha önceki sisteme yeni alışmıştık, şimdi neden yeniden başlıyoruz?” Bunun yanında Liselerde zorunlu eğitimin kısalmasıyla ders saati azalan birçok branş norm fazlası durumuna düşecek, zaten az olan atama sayıları ise iyice azalacaktır.

          Liseli gençler artık bir “deney nesli” gibi hissediyor kendini. Her yıl değişen sınav sistemi, ders saatleri, müfredat içerikleri onların zihinlerinde bir karmaşa yaratıyor. Öğrenciler artık öğrenmekten çok, sisteme “uyum sağlamaya” çalışıyor. Veliler ise bu durumdan en çok etkilenen diğer grup. Her değişiklik, yeni kaynaklar, yeni sınav sistemleri, yeni özel ders planlamaları anlamına geliyor. Sonuçta eğitim bir “pazar” a dönüşüyor, öğrenciler bu pazarın müşterisi haline geliyor. Gerçek reform, sistemi değiştirmek değil; bakış açısını değiştirmektir. Eğitimde asıl reform, öğrenciyi merkeze almakla başlar. Öğrenciyi sadece sınav notlarıyla ölçmeyen, merak etmeyi, sorgulamayı, düşünmeyi teşvik eden, öğretmenleri sürekli yenilenen sistemlerle yormayan, aileleri belirsizlikle strese sokmayan bir düzen kurmak, daha önemli değil mi? Bir ülkenin eğitim sistemi, o ülkenin geleceğini belirler. Eğer bu geleceği sağlam temellere oturtmak istiyorsak, her değişikliğe “yenilik” diye sarılmadan önce sormalıyız: Sağlam temeller üzerine oturtulmuş ideolojik sayıtlardan ayrıştırılmış bir eğitim sisteminde insanlar yere çöpte atmazlar, trafikte kavgada etmezler. Çağ değişiyor, dünya hızla dönüşüyor. Ancak her değişim iyileşme anlamına gelmiyor. Eğitim, denge işidir. Değişim, öğrencinin hayatına değer katıyorsa anlamlıdır; aksi halde sadece kâğıt üzerindeki bir düzenlemeden ibaret kalır.


          Bugün yapılacak her düzenleme, yarının toplumunu şekillendirecek. O yüzden “nasıl bir sistem” sorusundan önce “nasıl bir insan” yetiştirmek istediğimize karar vermeliyiz. Çünkü eğitim, sistemlerden değil, insandan başlar. İnsana yapılan yatırım en önemli yatırımdır. Büyük önder Atatürk ne güzel söylemiş; “Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatır; ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder.”




SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?