Hatırlıyorum da…
Eskiden evimizde merdaneli bir çamaşır makinesi vardı.
Annem haftanın bir gününü sadece çamaşır yıkamaya ayırırdı.
Hafta boyunca tüm kirli çamaşırlar toplanır, “renkli- beyaz” diye ayrılır, sonra da bir gün harcanarak hepsi tertemiz yapılırdı.
Birde uzakta yaşayan akrabamızı aramamız gerektiği zaman, “şehirlerarası” diye telefonu yazdırıp, görevlinin bizi akrabamızla buluşturmasını beklerdik.
Oysa şimdi, akıllı telefonlarla istediğimiz zaman istediğimiz kişiyle görüşebiliyoruz.
Hatta konuşmak istemediğimiz zaman meşgule atıyoruz, ya da kapatıyoruz!
“Şimdi durduk yerde eskileri veya geçmişi deşmek nereden aklına geldi?” diye soran olabilir.
Aslında bugünkü köşeyi, dün Sultanahmet’teki terör saldırısına ayırmak istiyordum. Ama yayın yasağı konulunca vazgeçtim.
Eskiden yayın yasağı yoktu. Tek kanal vardı!
Peki bu kadar yaşamı kolaylaştıran, insanlara zaman ayırmamızı sağlayan teknolojik gelişmelere rağmen neden yalnızlaşıyoruz?
Neden arkadaşlıklar ve komşuluklar eskisi değil?
Sanırım bunun cevabı, yararları olmasına rağmen, zararlarıyla bizi yalnızlaştıran teknoloji…
Aslında teknolojinin kullanımı…Şimdi düşünün…
Akşam saatleri… Yemek yenilecek… Hazırlık bitti… Herkes mutfakta…
Baba, “ben şu kanalı izleyeceğim orayı açın”, anne, “hayır benim dizim başlıyor şurayı açın”, çocuk, “hayır hayır çizgi film kanalını açın” diyor…
Ev halkı birbiriyle konuşmak yerine susarak bir noktaya kilitlenmeyi tercih ediyor.
Yemek bittikten sonra da herkes istediğini yapabilmek için ayrı odalarda oturuyor.
Günümüzde evlerin çoğunda ısıtma sorunu yok.
Önceden bir odanın içinde soba yanardı ve herkes o odada otururdu. Konu komşu toplantıları yapılır, her konuda konuşulur, kimi zaman da eğlenceli oyunlar oynanırdı.
Daha sonra her odada kalorifer yanmaya başladı ve insanlar kendi evlerinde, odalarına çekildi.
Televizyonla birlikte insanlar tekrar bir araya gelip aynı odayı paylaşmaya başladı. Daha sonra televizyonda pek çok kanal ortaya çıktı ve her odaya televizyon girdi. Tekrar insanlar ilgilendikleri konulara göre odalarına çekilip o programı izlemeye başladı.
Günümüze geldiğimizde çoğu insan yanındaki komşusunu bile tanımıyor. Ben bile karşı kapı komşumu tanımıyorum. Tanışıklık asansörde yalandan da olsa “Merhaba, günaydın veya iyi akşamlar” kelimelerinden öteye geçmiyor!
Bireysellik derken sanırım çok fazla abarttık.
İnsanlar artık birbirini dinlemiyor ya da dinlemek istemiyor. Bu konu daha çok metropollerde yaşanıyor aslında…
Maddi ve manevi sıkıntılar ile yaşanan olaylar, biraz da insanların güven duymasını engelliyor. Çevresine şüpheyle bakar hale geliyor.
Bir insanın senin için yapacağı yardım ya da destek, acaba bunun sonucunda benden ne isteyecek endişesi yaratıyor.
Her geçen gün daha da yalnızlaşıyoruz ve içimize kapanıyoruz.
Korkarım ileride bu günleri de arayacağız.
Bir araya gelip paylaşılan ve konuşulan şeyler gittikçe azalıyor. Birbirinin sorununu dinlemek ya da birbirini anlamaya çalışmak yerine, sorunlardan adeta kaçılmaya çalışılıyor.
Aile ilişkilerinde bile herkes kendiyle ilgileniyor. Eşler birbirinin isteklerini göz ardı ediyor. Biri bir odada takip ettiği dizi filmi seyrederken, diğeri bilgisayarda internet başında kendine yeni eğlenceler arıyor.
Bunun sorumlusu teknoloji mi, yoksa değişen değer yargıları mı?
Bu konuda aslında teknolojiyi suçlamak ya da sorumlu tutmak yerine, insanın iletişim becerilerini kaybettiğini söylemek daha doğru değil mi?
İyice yalnızlaşmadan çözüm yollarını bulmamız gerekiyor.
Hem de en acil tarafından…