DESTAN YAZAN MİLLETİN KAHRAMANLARINDAN; SEYİT ONBAŞI

Bahar YILDIRIM

3 yıl önce

Düşman donanması’nın yoğun topçu atışlarıyla Çanakkale Boğazı’nda savaş tüm şiddetiyle sürüyordu. Yüzbaşı Hilmi Bey’in komutasındaki Mecidiye Bataryası da İngiliz zırhlısının dev toplarından yükselen iri, tahrip gücü yüksek ve etkili güllelerine karşılık, hiç paniğe kapılmadan cesaretle, özveriyle her topu şehit düşmüş olan arkadaşları için atarak görevini sürdürmekteydi.

Ancak yeri göğü inleten müthiş bir patlama ile Mecidiye Bataryası toz duman içerisinde havaya uçar. Batarya Komutanı Yüzbaşı Hilmi Bey feci patlamadan üç, beş saniye sonra sığınaktan ok gibi dışarı fırlar ve fırladığı gibi bataryasının, acıklı, yürekleri sızlatan korkunç manzarasını görür. Bataryasında her şeyin bittiğini farkeder.Toparlanınca yaralıların acı acı feryatları, haykırışları arasında dolanmaya başlar.Şehitlerin cansız vücutlarından, güllelerin acımasız darbeleriyle kopan parçalara bakar.Yaşaran gözleriyle tam da “sanki ne diye sağ kalıp da bu dayanılmaz manzarayı gördüm?Allahım bunları bana ne diye gösterdin? Şuracıkta neferimle birlikte benim de canımı alaydın ya!” derken “Komutanım, komutanım!… N’olursun kurtar beni komutanım. Aman yetiş ölüyorum, boğuluyorum komutanım!” diye bir ses duyar. Hemen sesin gittiği yöne doğru koşar. Bu ses nefer Niğdeli Ali’ nindir. Cephaneliğin patlamasıyla havaya uçmuş Mecidiye Bataryası’nda toprak altında komutanı tarafından ilk kurtarılan nefer Niğdeli Ali’dir.

Takip eden dakikalarda acıyla inleyip duran birçok yaralı askerin yardımına koşulur. Bunlardan biri de toprak altından çıkarılan ancak bir müddet sonra kendine gelen bölüğün topçusu Nefer Seyit’tir. Gördüğü yürekleri sızlatan, parçalayan manzara karşısında koca nefer’in tüm vücudu ürperir, boğazın karşı tarafına bakar ve savaşın tüm şiddeti ile devam ettiğini görür. Ayakta kalabilmiş tek topun başına gelir ancak o da hasar görmüş, 275 kiloluk güllelerini iki metre yükseklikteki namluya çıkaracak matazarası yani vinci görev yapamaz hale gelmiştir. Koca ağır gülleyi tam iki metrelik yüksekliğe çıkarıp ve de namluya yerleştirebilmek değil iki kişinin on kişinin bile belki yapamayacağı bir iştir.Ancak Seyit, topun dibinde yerde nasılsa sağlam kalabilmiş iki gülleden birisini “Ya Allah” haykırışı ile kucaklayıp, 275 kilo ağırlığındaki kocaman top güllesini havaya kaldırmıştır. Niğde’li Ali bu inanılmayacak manzarayı, özveriyi görünce şaşkınlıktan ağzı bir karış açık hayretler içinde kalmıştır. O da el vererek gülleyi yuvasına yerleştirirler. Bitip tükenmiş Mecidiye Bataryası’nın mucize adamı, güçlü ve cesaretli Koca Nefer’i tarafından itinayla doldurulan tek topun uzun namlusu hemen Çanakkale Boğazı’nın Nara Burnu istikametine doğru seyreden İngiliz zırhlılarının bulunduğu kuzey doğu istikametine çevrilir. Hedef, önde seyreden OCEAN isimli İngiliz zırhlısıdır. Büyük bir patlama sesiyle denizaltı dumanlar içinde kalır ve batar. 18 Mart 1915 Çanakkale Savaşı’nda , Türkler’in zaferiyle sonuçlanan büyük deniz savaşının en son batırılan zırhlısıdır bu .

18-Mart Zaferi’nin 20. Gününde Mustafa Kemal Atatürk Eceabat karargah merkezinde Seyit Onbaşıyı misafir eder ve aralarında şöyle bir konuşma geçer. Büyük Gazi: Koca Seyit denen topçu onbaşı sen misin evlat? Koca Seyit: Benim Kumandanım! Büyük Gazi: Tek başına nasıl kaldırabildin koca gülleyi? Koca Seyit: Allah’ın izniyle oluverdi kumandanım. Sanki gülle ufacık tefecik bir çam bölmesi gibi geliverdi. Büyük Gazi: Peki asker, sen kumandanlarından hiçbir para, altın gibi ödüller kabul etmemişsin, varlıklı da değilsin, acaba bu nedendir? Koca Seyit: Olsun komutanım. Memleketimize kırkyılın başı biriş, bir hizmet yaptıysak, hemen ödül, mükafat mı olurmuş. Sonra bana en büyük mükafatı siz verdiniz. Beni yanınıza çağırıp, bir fincan çay sunmanız benim için en büyük mükafattır, kumandanım! Büyük Gazi: Asker gülleyi kaldırdığın gibi beni de kucaklayıp kaldırabilir misin? Söyle asker, çekinmeden söyle, kaldırabilir misin? Koca Seyit biraz durakladıktan sonra, Atatürk’ün yüzüne anlamlı şekilde bakıp, sorusunu yanıtlar: Koca Seyit: Hayır kumandanım. Büyük Gazi: Niye, ben koca gülleden daha ağır mıyım sanki? Koca Seyit: Gülle başka, siz gene başka kumandanım. Sizi ben değil kimsecikler kaldıramaz. Çünkü sizin büyüklüğünüz, ağırlığınız gülleyle ölçülemez, kumandanım! Koca Seyit’in bu cevabı Atatürk’ü fazlasıyla memnun eder. Kahramanı saygılı, yiğit ve güvenilir bulur. Atatürk’ün aklına bir soru yöneltmek gelir: Büyük Gazi: Sanıyorum eski bir askersin. Askerlikten bıktın mı, terhis olup da evine döndükten sonra bu ocağa seni yeniden çağırsalar severek, isteyerek, gönlünce yine koşar gelir misin? Koca Seyit: (hiç düşünmeden) Tabii gelirim kumandanım. Değil dokuz sene on sekiz sene de yapsam askerliğimi sizin gibi komutanlar haydi asker ocağına gelin dedi miydi tabii ki hemen gene koşup gelirim, cevabını verir. Koca Seyit’in bu cevabı Atatürk’ü pek memnun eder. Aynı cephede oldukları sürece Koca Seyit’i her zaman sever, onunla ilgilenir ve onu hiç unutmaz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI