Mensubu olmaktan şeref duyduğum "gazetecilik" benim için dünyanın en onurlu mesleklerinden biridir. Bazı akademsiyenler tarafından "toplum mühendisliği" olarak da adlandırılan medya sektörü ne yazık ki son yıllarda saygınlık ve etkinlik erozyonuna uğruyor.
Demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı erklerinden sonra kabul edilen 4'ncü güç medyadır. Genel olarak medya olarak adlandırılan bu olgu TV, radyo, gazete, dergi, internet ve bunun gibi basın araçlarını içerir.
Gazeteci, kamuoyu gücünü kullanarak halk adına devlet organlarını denetler. Demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Ancak, son yıllarda çeşitli gerekçelerle ana akım medya bu görevinden uzaklaşmış, tamamen bağlı olduğu ticari grupların çıkarlarını korumaya yönelmiştir.
Yerel medya ise artık bir kaç istisna dışında ve herkesin malumu sebeplerle gazetecilik yerine "yayın organı" işlevini üstlenmeye başladı.
Tabiki bu durum mesleki sorunları da beraberinde getiriyor.
GAZETECİLERİ DAVET NEZAKETSİZLİĞİ
Önceki gün, Kilis TV 79 Yönetim Kurulu Başkanı ve Serhat Kilis Gazetesi sahibi sevgili dostum, ağabeyim Abdullah Alpdağ'ın sosyal medya hesabında okuduğum güzel bir paylaşımı altına imzamı da atarak, aynen burada paylaşıyorum.
"İdealleri olan gazeteciler 'prensip' ve 'ilkelerini'de her zaman her platformda korumayı bilmelidir.
Ama maalesef yerel gazetecilik de ilkeleri ve prensipleri korumak oldukça zor bir hale geldi.
Başarabilenler zaten aradan sıyrılır ve tercih edilen isimler olurlar.
Yerel gazeteciler kendilerini değerli kılabilmek adına hamleler yapmalıdır.
Bunların en önemlisi şudur:
Gazeteciler, SMS, faks, e-mail, WhatsApp mesajı, Facebook, Messenger ve Twitter mesajları ile davet edildiği etkinliğe katılmamalıdır.
Kendilerini arama tenezzülü göstermeyen, kiralanan mesaj sistemleri ve yukarıda bahsettiğim iletişim yollarını kullanarak bizleri etkinliklere davet edenlerin kesinlikle etkinliklerinde bulunmamalıdır.
Kutsal bir meslek gurubuna sahip olan gazeteciler bu saygınlıklarına gölge düşürmemelidir.
Aklını başlarına almalı meslektaşlarım. Mesleğin kutsallığını unutmamalı.
Saçma sapan SMS ve diğer kısa mesaj yolları ile davet edilen etkinliklere gitmeyenlerdenim.
Bir arama tenezzülünü dahi bizlere çok gören etkinlik sahipleri gazetecileri kolay lokma sanma huyundan vazgeçmeli.
Tabi onlara bu dersi etkinliklerine katılmayarak tavır koymayı başarabilen gazeteciler vermeli.
Sanırım bu mesleğin saygınlığını nezaketten uzak, sanal mesajlarla etkinliklere davet edilen ama katılmayan gazeteciler kurtaracaklar…"
Evet, bunun altına imza atmayacak "gazeteci" var mıdır?
Bu arada elini taşın altına koyarak Kilis'e TV79'u kazandıran Abdullah Alpdağ'a da bu zorlu ve sorumluluk getiren yayın hayatında başarılar diliyorum.
PROVOKASYONLARA ALET OLMAMAK GEREK
Geçtiğimiz hafta Gaziantep'in merkez Şahinbey ilçesi Kıbrıs Mahallesi Magosa Caddesi'ndeki iki kıraathanenin önüne motosikletli bir şahıs tarafından atılan poşetin patlaması kısa sürede önce sosyal medyada sonra da gazetelerin internet sitelerinde geniş yankılara yol açtı.
Ve gördük ki terörün yapamadığı ajitasyonu, provokasyonu ne yazık ki bazı "gazeteciler" yapıyor.
Olayın daha ne olduğu belirsizliğini korurken "flaş" "flaş" "flaş" nidalarıyla ve"Kahvehaneye bombalı saldırı", "çok sayıda yaralı var, ambulanslar olay yerinde" diyerek terörizmin ekmeğine yağ sürenler bu kentten özür dilemelidir.
Gaziantep Valiliği'nin olaydan çok kısa bir süre sonra yaptığı basın açıklaması yüreklere su serperken, "sanal gazetecilik" yaparak mangalda kül bırakmayanların "sansasyonel" balonları da anında söndü.
Evet, gazetecilik sorumluluk ister. Gazetecilik kamu yararını gözetir.
Gazetecilik daha çok "tıklanmak" amacıyla "bu kentin ekmeğine kan doğramak için" yapılmamalı.
Tüm dünyada bazı çevreler tarafından ve kasıtlı olarak "riskli" ilan edilen bu şehir, bizim şehrimiz. Hepimiz aynı gemideyiz. Sizin kamaranızın lüks olması gemi battığında sizin de sulara gömülmeyeceğiniz anlamına gelmez. Bu gemi batarsa hepimiz batarız.