Barış…
Aslında güzel bir kelime…
Sözlük anlamına bakmadım.
Çünkü hep ‘vesaire’lerden oluştuğuna inanırım!
Kiminle konuşursanız konuşun, herkes barıştan yanadır.
Kimse savaştan yana değildir.
Oysa yaşamımızın en önemli evrelerinden olan “savaş” tek felsefemizdir.
Birinden söz ederken, eğer bu kişi işini çok seviyor, işinin ehli ve çalıştığı müesseseye aldığının karşılığını veriyorsa, o kişi için “savaşçı” bir kişiliği olduğundan dem vururuz.
Zaten barışın ana kuralı savaştır!
Savaşmadan barış olmuyor.
Ha şimdi diyeceksiniz ki, “Savaşmadan barış içinde yaşamak varken, neden önce savaşıp sonra da barış isteyelim?”
Yeryüzünden gök katmanlarına kadar haklısınız haklı olmasına ama…
‘Ama’sı var işte!
Aslında güzel bir kelime…
Sözlük anlamına bakmadım.
Çünkü hep ‘vesaire’lerden oluştuğuna inanırım!
Kiminle konuşursanız konuşun, herkes barıştan yanadır.
Kimse savaştan yana değildir.
Oysa yaşamımızın en önemli evrelerinden olan “savaş” tek felsefemizdir.
Birinden söz ederken, eğer bu kişi işini çok seviyor, işinin ehli ve çalıştığı müesseseye aldığının karşılığını veriyorsa, o kişi için “savaşçı” bir kişiliği olduğundan dem vururuz.
Zaten barışın ana kuralı savaştır!
Savaşmadan barış olmuyor.
Ha şimdi diyeceksiniz ki, “Savaşmadan barış içinde yaşamak varken, neden önce savaşıp sonra da barış isteyelim?”
Yeryüzünden gök katmanlarına kadar haklısınız haklı olmasına ama…
‘Ama’sı var işte!
GEÇERLİ KELİME: SAVAŞ
Bir futbol takımı iyi bir oyuncu alacaktır. Gazetelerdeki manşet “Savaşçılığı ile tanınan…” diye başlar.
Oysa biz o oyuncuyu barışla yoğrulmuş spor için seyretmeye gitmiyor muyuz?
Hadi çıkın bakalım işin içinden?
Ben pek barışçı bir insan değilim!
Savaşçıyım ve savaşmayı çok sevdiğimi de hep söylerim.
Zaten savaşı sevmeseydim, Suriye'de, Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de ve İsrail'de savaş muhabirliği yapmazdım!
Doğadan yana tavırlarını ortaya koyan sivil toplum örgütlerinden birinin kuruluş ismi “Doğa Savaşçıları” değil mi? Neden “Doğa Barışçıları” dememişler?
Çünkü savaş geçerli bir sözcük.
Hem de her şeyin üzerinde bir geçerliliği var.
Yanı başımızdaki Suriye malum…
Hem ülkeye müdahale tartışmaları yapılıyor, hem de kendi içinde savaşıyor.
İsrail, Filistin ile savaşıyor.
İran ile Irak 8 yıl savaştı.
Somali ve Sudan’da yıllardır iç savaş var.
Savaşan savaşana…
Mesela ben şu anda “Bu kelimeden sonra nasıl bir kelime bulmalıyım?” diye beynimle savaşıyorum!
İsrail, Filistin ile savaşıyor.
İran ile Irak 8 yıl savaştı.
Somali ve Sudan’da yıllardır iç savaş var.
Savaşan savaşana…
Mesela ben şu anda “Bu kelimeden sonra nasıl bir kelime bulmalıyım?” diye beynimle savaşıyorum!
İşin özü; savaştırılıyoruz!
HARDAL HİKAYESİ!
Aşağıdaki hikaye aslında herşeyi anlatıyor.
Rus, Fransız, İtalyan ve Amerikalı, aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşmuşlar.
Rus önceliği almış, hardalı topak yapmış ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkamış.
Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yememiş ve çıkarmış...
İtalyan “Öyle olmaz” demiş ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek, köpeğe yedirmeye çalışsa da, hayvanın ağzı yine yandığından o da başaramamış...
Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce sulandırıp, sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşsa da, bu uygulama ile de bir sonuç alamamış.
Sıra Amerikalı’ya gelmiş…
Amerikalı, önce köpeği okşayarak yanına çekmiş, sırtını sıvazlamış, sonra hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırmış.
Köpek, arkası yandıkça başlamış hardalı yalamaya! Canı yandıkça yalamış, yandıkça yalamış ve sonuçta yalaya yalaya hardalı bitirmiş!
Bu hikâyenin yazarı, hikâyenin ana fikrini şöyle açıklıyor;
“Fırsatçı ülkeler, hedef ülkeleri istedikleri çizgide tutabilmek için, onlara hardalı öyle yedirirler ki; o ülkeler, neyi yediklerinin farkına vardıklarında çoktan iş işten geçmiş olur”
Rus önceliği almış, hardalı topak yapmış ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkamış.
Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yememiş ve çıkarmış...
İtalyan “Öyle olmaz” demiş ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek, köpeğe yedirmeye çalışsa da, hayvanın ağzı yine yandığından o da başaramamış...
Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce sulandırıp, sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşsa da, bu uygulama ile de bir sonuç alamamış.
Sıra Amerikalı’ya gelmiş…
Amerikalı, önce köpeği okşayarak yanına çekmiş, sırtını sıvazlamış, sonra hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırmış.
Köpek, arkası yandıkça başlamış hardalı yalamaya! Canı yandıkça yalamış, yandıkça yalamış ve sonuçta yalaya yalaya hardalı bitirmiş!
Bu hikâyenin yazarı, hikâyenin ana fikrini şöyle açıklıyor;
“Fırsatçı ülkeler, hedef ülkeleri istedikleri çizgide tutabilmek için, onlara hardalı öyle yedirirler ki; o ülkeler, neyi yediklerinin farkına vardıklarında çoktan iş işten geçmiş olur”