Özel Haber

"KÖKLÜ REFORMLAR YAPTIK"

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Ak Parti Gaziantep İl Danışma Meclisi Toplantısında konuştu.

18-09-2022 13:01
Gaziantep

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Türkiye’de en büyük reformların ve tarihi adımların atıldığını belirterek, adalet ve hukuk alanındaki yeni uygulamaları anlattı. Bozdağ, “Bunlar, en büyük reform, en büyük tarihi adımdır. Hukuk devletini tahkim eden, demokrasimizi derinleştiren insan haklarını güçlendiren Cumhuriyet dönemindeki reformlara baktığında en köklü reformları biz yaptık.” dedi.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, AK Parti Gaziantep İl Başkanlığı tarafından düzenlenen Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısına katıldı.

Bozdağ, burada yaptığı konuşmasında, AK Parti iktidarlarının 20 yılda Türkiye'ye yaptığı hizmetleri anlatarak, "Türkiyemizi her alanda kalkındırmak, milletimizi ve devletimizi dünyanın en saygın, en güçlü örnek gösterilen milletleri ve devletleri arasına sokmak sadece ülkeyi yönetenlerin değil, her bir vatandaşın ortak görevidir. AK Parti 2002 yılında milletimizin duası ve desteğiyle iktidara geldiği dönemde ülkemizin bölgeler arası kalkınmışlık farkları büyük olduğu gibi iller arası hatta aynı ilde ilçeler arası çok büyük kalkınmışlık farkları, refah farkları, sosyal adalet uygulamalarından ciddi ciddi farklılıklar vardı. Biz, yola çıkarken şunu çok net söyledik, dedik ki, 'Biz din milliyetçiliği yapmayacağız, bölge milliyetçiliği yapmayacağız, ırkçılık yapmayacağız. Bu memleketin her bir insan her bir bölgesini, her bir ilini, görüşü, inancı, etnik kökeni ne olursa olsun kucaklayarak onlardan güç ve kuvvet alarak duasını ve desteğini her an yanımızda hissederek onlara hizmette yarış yapacağız.' Sağ olun, güvendiniz, inandınız, yol verdiniz, iktidar ettiniz. 2002 18 Kasım'ından sonra Türkiye'nin dört bir yanı şantiyeye döndü. Biz bir işi yaparken 'Önce şu ile sonra şu ile yapalım' mantığıyla hiç hareket etmedik." dedi.

Türkiye'yi her alanda büyütmeye devam ettikleri gibi adalet alanında da çok ciddi reformlara imza attıklarını söyleyen Bozdağ, şöyle devam etti:

"Bir yandan kişisel verilerin korunmasını, anayasal bir hak olarak düzenledik ve kişisel verilere adeta insan yaşamını korumak, yaşam hakkı ne kadar kıymetliyse öylesine büyük bir kıymet verdik. Çünkü insanın toplum içerisinde saygın ve onurlu bir birey olarak yaşaması için onun kişisel verilerinin korunmasını isteme hakkının anayasal düzeyde sağlanıp teminat altına alınması büyük bir devrim ve bu devrimin uygulaması için de Kişisel Verileri Koruma Kurulunu kurduk. Türkiye'de devleti, vatandaşın denetimine açtık. Bir yandan kişisel veriler yoluyla denetime açtık öte yandan bilgi edinme hakkını her bir vatandaşımıza tanıyarak kamuyu ilgilendiren bir konu ya da kendiyle ilgili bir konuda devlette ne bilgi varsa onu talep etmeyi vatandaşa hak olarak verdik. Arkasından devlete de hangi kamu kurumu kuruluşundan istiyorsa buna da derhal cevap vermeyi bir mükellefiyet olarak yükledik. Bunun çok anlamı şu, devleti doğrudan 85 milyon vatandaşın denetimini açan büyük bir demokratik anlayış, büyük bir hukuk devleti, hukukun üstünlüğüne inanışın bir başka adıdır. İdarenin işleyişiyle ilgili her tür şikayetleri incelemek üzere Kamu Denetçiliğini kurduk, idari yargıyla Türkiye idaresi denetlenirken öte yandan Kamu Denetçiliği Kurumuyla ayrı bir denetimi Türkiye'nin, Büyük Millet Meclisi adına yapılmasının önünü açtık. Kamu Denetçiliği de devletin doğrudan vatandaşın şikayetleri üzerinden denetlenmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca Anayasamıza koyduğumuz çok önemli bir ilkeyle Anayasa Mahkemesine, insan hak ve hürriyetlerinden kaynaklanan temel hakları, kamu gücü tarafından ihlal edildiği düşünen her bir vatandaşımıza Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı verdik. Şimdi konuşuyorlar, bunların hiçbiri AK Parti iktidarlarından önce yoktu. Biz getirdik, milletimize bu hakları biz verdik ve Anayasa Mahkememizi adeta bir İnsan Hakları Mahkemesi vasfına büründürdük.

Türkiye'nin taraf olduğu insan haklarına ilişkin sözleşmelerle iç hukukta bir hüküm çatışırsa insan haklarına ilişkin sözleşmelerin üstün tutulacağını Anayasamıza koyduk. Bu, bütün bu yapılanların üzerinde en büyük reform, en büyük tarihi adımdır. AK Parti'yi demokrasiyi içselleştirmemekle, hukuk devletine aykırı davranmakla itham edenler bir baksınlar, hukuk devletini tahkim eden, demokrasimizi derinleştiren insan haklarını güçlendiren Cumhuriyet dönemindeki reformlara baktığında en köklü reformları biz yaptık. İşte bazıları bunlar. Bizim bir yandan demokratik devlet vasfımızı güçlendirirken, tahkim ederken öte yandan hukuk devleti vasfımızı tahkim ettik. Milletimizin adalet arayışlarında fazla beklememesi, adaletin geciken adalet olmaktan çıkması ve adalet hizmetlerinin daha iyi mekanlarda adalet gibi yüce bir değerin uygun ortamda yapılması için de tarihi adımlar attık."

Bozdağ, Türkiye'de 2002 yılının 31 Aralık'ı itibariyle, 78 müstakil adalet binasının olduğunu, şimdi ise bu sayının 363'e çıktığı bilgisini vererek, "Toplam bütün bu adliyelerin kapalı alanları da 569 bin metrekare. Şu anda bu kapalı alan 6 milyon metrekare. Nereden nereye… Bunlar konuşuyorlar, laf konuşuyorlar. Biz, eser konuşuyoruz, proje konuşuyoruz, yapacaklarımızı değil, yaptıklarımızı anlatıyoruz. Onları göstererek de gelecekte yapacaklarımızın taahhütlerini yapıyoruz. Zabıt katibi konusunda pek çok yerde sıkıntı vardı, hatta bazı adliyelerde zabıt katibi bulunamadığı için mahkemeler, savcılar nöbetleşe kullanırlardı zabit katiplerini. Toner, bilgisayar, karbon yoktu, kağıtları avukatlar verirdi, adliyeler izbe köşelerde, ya hükümet konaklarının dibinde, ya kahvehaneden ya da evden bozma yerdeydi. 'Adalet adalet' diyorlar, böyle yerlerde verilen adalet nasıl bir adalet olurdu? Adalete değer veriyorsanız onların hizmet ettiği mekanları da adaletin yüceliğine uygun yapmanız lazım, yeterli kadroyu vermeniz lazım, yeterli kaynağı aktarmanız lazım. Biz, kadroyu da verdik, 9 bin küsür hakim savcımız vardı ihraçlara rağmen şu anda yaklaşık 23 bin hakim savcımız var. 56 bin civarında Adalet Bakanlığı çalışanı vardı şu anda yaklaşık 180 bin çalışanımız var. UYAP'ı kurduk, hakim ve savcılarımızın her birerine bir laptop veriyor 5 senede bir de bunları yeniliyoruz. UYAP'la yargının hızlanması için tarihi bir reformu hayata geçirdik ve geliştirdik. Yargının hızlanması için büyük bir adım oldu." ifadelerini kullandı.

GAZİANTEP ADALET EĞİTİM MERKEZİ'NİN YAKINDA TEMELİ ATILACAK

İstinaf mahkemelerini faaliyete geçirdiklerini anımsatan Bozdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu anlamda Gaziantep'imizi yargı konusunda adeta bölgenin merkezlerinden biri haline getirdik. Bir yandan bölge adliye mahkemesini Gaziantep'imize kazandırdık diğer yandan bölge idare mahkememizi Gaziantep'imize kazandırdık. Şimdi yeni bir adım atıyoruz, Adalet Bakanımız, değerli kardeşim Abdulhamit Gül Beyefendi döneminde kararı alınan Gaziantep Adalet Eğitim Merkezi'ni inşallah yakında temelini atacak, Gaziantepli kardeşlerimize yeni bir hizmeti daha kazandırmış olacağız. Şimdiden hayırlı olmasını diliyorum. Bu çalışmanın bitiminde inşallah haberiniz olacak. Gaziantep'imiz bir yandan da adalet konusunda eğitim alanlara, eğitim görenlere bölgenin merkezi olarak adalet eğitimleri veren bir üs haline gelecektir. Gaziantep'imize ne yapsak azdır, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz."

ÜLKEMİZİN HER ALANINDA İMKANLARI ÇOĞALDI

Bozdağ, her alanda kıyaslanamayacak eserleri ve hizmetleri millete ve devlete kazandırdıklarını, kazandırmaya da devam ettiklerini dile getirerek, "20 yılın içerisinde 19 yılda ekonomimiz büyük bir istikrarla büyüdü ve refah arttı, artan refahtan adil bir dağılımı yaptık. Bir yandan sosyal devleti güçlendirdik, bir yandan istihdamı arttırdık, bir yandan ihracatı arttırdık, ülkemizin her alanında imkanları çoğaldı. Ancak son bir yıl içerisinde yaşanan pandemi ve enerjide artan fiyatlar, Rusya-Ukrayna savaşı, tedarik zincirindeki aksamalar, üretimdeki gevşemeler gibi Türkiye'nin elinde olmayan esasında dünya ülkelerinin de kontrol edemediği dışımızda gelişen hadiseler nedeniyle bütün ülke ekonomileri etkilendiği gibi Türkiye ekonomisi de bundan elbette etkilendi. Etkilenmeyen ülke var mı? Yok. Pandemiyi bir dünya önlemek istedi. Önleyebildi mi? Ama pandemi süresinde pandemiye karşı en başarılı mücadeleyi, örnek mücadeleyi veren yine Türkiye oldu." diye konuştu.

HASTALIKLI ZİHNİYETLER VAR

Bu ekonomik dengeler içerisinde vatandaşı korumaya, kollamaya, onların zarar görmeden veya en az zarar görerek bu süreci geçirmelerini sağlamak için ellerinden geleni yaptıklarını ve yapacaklarını belirten Bozdağ, şöyle devam etti:

"Biz bu konuda tecrübeliyiz. 2008 sekiz finans krizini yönettik başarıyla. Gezi olaylarındaki hadiseler, 17/25 Aralık, 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve pek çok hadiseyi biz bu memleketin ekonomisini etkilemeden geçmesi için çaba verdik ve başarılı da olduk. Allah'ın izniyle bunu da başarıyla geçireceğiz. Çünkü dün yaptık. Ben söylüyorum bir daha burada ifade etmek isterim, bu gemi Türkiye gemisi. Bu geminin kaptanı Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır. Gemi giderken bazen rüzgar olur, bazen fırtına olur, bazen kasırga olur. Eğer geminin kaptanı işin başındaysa, onun güvendiği, emin tayfaları yanındaysa, geminin içindeki vatandaş tayfalarına ve kaptanına güveniyorsa, daha önce defalarca rüzgarları, fırtınaları yara yara bu gemi güvenle sahili selamete ulaşmışsa yeniden ulaşacaktır. Allah'ın izniyle nice kasırganın yıkamadığı bu Türkiye gemisi Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın kaptanlığında bu rüzgarları da yara yara geçecek ve sahili selamete Türkiye'yi bir kez daha ulaştıracak.

Ülkemizin hayrına olan hiçbir işe sevinemeyenler iktidar umudunu ‘Türkiye ekonomisi çökse de, büyük büyük yangınlar çıksa da, büyük büyük krizler olsa da, hatta hatta savaş çıksa da Türkiye yenilse de biz bir iktidar olsak’ diye kötü niyetle düşünen iktidar umudunu bu aziz milletin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin felaketine bağlayan hastalıklı zihniyetler var. Hep görüyorsunuz. Oturmuşlar, ‘Ekonomik kriz büyüsün, sıkıntılar artsın, falan olsun, filan olsun, vatandaş iktidardan soğusun, bize doğru koşsun, gelsin’ diyenler var. Yangın çıkıyor, ciğerlerimiz yanıyor, için için ‘Acaba biraz daha yangın büyümez mi, biraz daha artmaz mı?’ diye için geçinenler var. Kastamonu'da başka yerlerde doğal afetler meydana geliyor, ‘Acaba bu afetlerde daha fazla zarar, ziyan, can kaybı olmaz mı?’ diye dışında söylemeseler bile için maalesef hastalıklı zihniyetler var. İktidarlarını, geleceklerini, umutlarını, bu milletin felaketine, bu devletin zora düşmesine bağlayanların bu ülkeye kazandıracakları, verecekleri tek bir şey dahi yoktur, olamaz. Eğer iktidar olma umutlarını, projelerine, eserlerine, başka başka millete sunacakları şeylere bağlamış olsalardı bunu gelip size anlatırlardı. Millete anlatırlardı. Ortaya koydukları bir proje var mı? Yok. Bir eser var mı? Yok."

SAYIN KILIÇDAROĞLU TÜRKİYE’YE KAPKAÇ SİYASETİ ANLAYIŞINI KAZANDIRMIŞ OLDU

Bozdağ, muhalefeti eleştirerek, şu sözleri söyledi:

"Şimdi oturmuşlar, konuşuyorlar, sayın Kılıçdaroğlu da başkaları da konuşuyor, ‘Bak’ diyor ‘Biz söylüyoruz, iktidar yapıyor.’ İşte biz öğrencilerimizin kredi borçlarını silme kararı aldık, açıklamayı yapmadan bir baktık Kılıçdaroğlu video çekmiş, ‘Ben sileceğim, ödemeyin’ diyor. Hükümet karar almış ama açıklamamış. Biz dar gelirli olan vatandaşlarımızın 2 bin TL ve altında olan borçlarının tasfiyesine dair karar almışız. Kararı biz açıklamadan bir bakıyoruz, Kılıçdaroğlu yine video çekiyor, açıklıyor. Nereden oluyor, bu adamın istihbarat örgütü mü var, nereden haber alıyor? Diye merak ederken açıkladı, ‘Köstebeklerim var. Hükümetin içinde kimi bürokratlar bize bilgi aktarıyorlar’ şeklinde ifade ediyor. Hükümetin alın teri ürettiği projeleri, ürettiği eserleri, aldığı kararları kimi bürokrasi içerisindeki ahlak yoksunu kişiler alıp bunu hırsızlık malı olarak çalıyorlar, Sayın Kılıçdaroğlu'na götürüyorlar. O da hırsızlık ürününü satın alıyor, oradan siyasi kazanç hesabıyla bunu Türkiye'ye servis ediyor. Yahu bu hırsızlık malı. Siyasetten bile olsa hırsızlık malını satmak, siyasi kazanç elde etmek ahlaki mi? Bunun adı, kapkaç siyasetidir. Sayın Kılıçdaroğlu Türkiye'ye kapkaç siyaseti anlayışını da böylelikle kazandırmış oldu. Bürokrasi içindeki taraftarları oradan projeyi kapıp kaçıyorlar, buna getiriyorlar, bu da kapıp kaçırılan projeleri öz malıymış gibi Türk milletinin önüne çıkarıp satıyor. ‘Ben söylüyorum onlar yapıyor.’ diyor.

Ben şimdi soruyorum buradan, değerli Gaziantepliler, şehir hastanelerini, Kılıçdaroğlu söyledi de mi biz yaptık? Doğu Akdeniz'de, Karadeniz'de doğal gaz petrol arama gemilerini alıp buralarda sondaj yapmayı Kılıçdaroğlu söyledi de mi biz yapıyoruz? Ben şimdi soruyorum size, nükleer güç santrallerini Türkiye'ye kazandırmayı, Mersin Akkuyu'da da bunun ilkini yapmayı Kılıçdaroğlu söyledi de mi yaptık biz? Ben şimdi soruyorum, hızlı tren ağlarıyla bu ülkeyi yeniden birbirine bağlamayı onlar söyledi de mi yaptık? İstanbul Havalimanı'nı onlar söyledi mi yaptık? Marmaray'ı, Avrasya Tüneli'ni, Yavuz Sultan Selim Köprüsünü, Çanakkale 1915’i onlar söyledi de mi yaptık? Taksim'e camiyi, Atatürk Kültür Merkezi'ni onlar söyledi  de mi yaptık? S400’leri onlar söyledi de mi aldık? Suriye'ye üç askeri harekatı, terör devletinin kurulmasını, terör koridorunun açılmasını engellemek yapmayı, onlar söyledi mi kararlaştırdık? Biz neler yaptık, neler. Eğer eğer bunların söylediklerini yapsaydık, bakın çok net söylüyorum, bugün Türkiye hızlı trenle tanışmamış olurdu, bugün Türkiye, Avrasya Tüneli, Marmara'yı, S400'leri almamış olurdu. Bugün Türkiye 2023’te evlere verilecek doğal gazı bulmamış olurdu. Bugün Suriye'de terör koridoru açılmış olurdu, bugün Doğu Akdeniz'de Türkiye iddialarının çoğunu kaybetmiş olurdu. Bunlar neye karşı çıktılar? Boğaz Köprüsü'ne karşı çıktılar dediklerini yapsak Boğaz Köprüleri'nin hiçbiri olmazdı. Marmara'ya Avrasya'ya karşı çıktılar, hiçbiri olmazdı. İstanbul Havalimanı'na karşı çıktılar, Geziciler, ültümatom verdiler, bunlara uysak olmazdı. Şehir hastanelerine karşı çıktılar, hala ‘israf’ diyorlar. Türkiye'ye biz ne kazandırdıysak emin olun zihniyetine rağmen kazandırdık. Eğer biz bunların dediklerini hayırlı, yararlı görüp de onlara uysaydık şu saydıklarımın hiçbirisi Türkiye'nin bugün olamazdı."

BUNLAR SÜREKLİ BİRBİRİNİ ZİYARETLE MEŞGULLER

Siyasi istikrara sahip çıkmanın ülkeye sahip çıkmak olduğunu vurgulayan Bozdağ, "Kendimize sahip çıkmaktır, ailenize, Gaziantep'imize sahip çıkmaktır. 1991 ile 2002 arasında Türkiye'de tam 10 yıl var. İşte 91’in 20 Kasım'ı diyelim, o Kasım'dan 2002’nin 18 Kasım'ına kadar tam 9 tane hükümet kurulmuş. 5 Ninsan 94 ekonomik kriz olmuş, 28 Şubat Muhtırası'nı Türkiye yaşamış. Bir hükümetin ömrü 25 gün, bir başkasının ömrü 127 gün. Öbürlerini siz toplayın, bölün 9’a kaç yıl olduğu çıkar ortaya. Ben şimdi buradan bir daha sormak isterim, bir ülkede 10 yılda 9 tane hükümet kurulup, hepsi de koalisyon hükümeti olur mu? Bir tane ekonomik kriz 94’te, bir tane ekonomik kriz 2001’de olmak üzere iki ekonomik kriz yaşanır, bir tane de muhtıra görürsen o ülkede huzur, güven, istikrar, refah olur mu? Olmaz. Hep beraber kaybettik. Şimdi bu altılı masa çıkmış eski Türkiye'yi vaat ediyor. İşte eski Türkiye dediğimiz şey 10 senede 9 koalisyon hükümeti, 2 ekonomik kriz, bir muhtıra kriz, kaos, koalisyon, fakirlik, yokluk, yoksulluk, işsizlik ve memleketin her bir tarafının kaybetmesidir. O yüzden bizim huzurumuza istikrarımıza, güvenimize dönük bu planlı sürecin karşısında da dimdik ayakta durmamız ve bu ülkenin yararına hareket etmek mecburiyetimiz vardır. Bakın, biz ülkemize asrın en büyük projesi olan konut hamlesini başlatıyor, 250 bin dar gelirli vatandaşımıza kira öder gibi konut sahibi yapması için proje yapıyoruz, bununla çalışıyoruz. Onlar ne yapıyorlar? Toplantı üstüne toplantı yapıyorlar. Biz yaklaşık 5,5 milyon vatandaşımızın 2 bin TL ve altındaki borçlarından kurtulması için alacaklıların gider kaydı sağlayarak tasfiyesini sağlıyoruz. Bunlar ayda bir toplanıp birbirine yemek ikram etmekle meşguller. Bakın biz, milyonlarca ortaöğretim öğrencisine kitaplarını masasına koyken şimdi yardımcı ders kitaplarını da masasına koyuyoruz. Bunlar sürekli birbirini ziyaretle meşguller. Biz bu ülkenin her alanda gelişmesi için somut adımlar atarken bunlar ne yapıyorlar? Toplanıp toplanıp dağılıyorlar. Birbirini ziyaret, ziyaret geçiriyorlar. Yemek ikram edip dağılıyorlar. Çare toplanmak mı, çare yemek ikram etmek mi, çare birbirini ziyaret etmek mi? Biz neyle meşgulüz? Bunlar neyle meşgul? Bu aziz millet toplanıp toplanıp boş boş konuşan, birbirine yemek ikram edip sonra birbirini ziyaretle vakit geçirenlere mi dua edip destek verecek? Yoksa her kabineden sonra büyük bir projeyi açıklayan milletin sorunlarını çözen, beklentilerine cevap veren, çiftçisinin, hayvan besicisinin sabit gelirlilerinin imkanlarını arttırıcı projeleri hayata geçiren Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı'na mı destek verecek?" diye konuştu.

Bakan Bozdağ, lafa değil işe bakacaklarının altını çizerek, şunları kaydetti:

"Bizim 20 yıllık icraatlarımız ortada. Onlar da yapsınlar. Hep vaat ediyorlar ama bir şey yapmıyorlar. ‘Belediyeleri alırsak elektrikler şöyle olacak, sular böyle olacak’ dediler. Yoksul kesimlere ‘Şu destekleri vereceğiz’ dediler, işte ‘Asgari ücret şöyle olsun, böyle olsun’ diye vaatlerde bulundular. Ama bunların hiçbirini belediyeyi ele alınca yapmadılar. Yapmıyorlar da. Böyle bir dertleri de yok. Buradan şunu söylemekte fayda görüyorum, Bunların kendine bile hayrı yok. Kendine hayrı olmayanın ailesine, komşusuna hayır olur mu? Ailesine komşusuna hayrı olmayanın, Gaziantep'e, Türkiye Cumhuriyeti'ne, Türk milletine hayrı olur mu? Bunların kendine hayrı yok. Kimseye de bunların hayrı dokunacağını zannetmiyorum. Toplanıyorlar, ‘Cumhurbaşkanı adayı kim?’ Konuşmuyorlar. ‘Aman yıpranır.’ Ya zaten kendiniz yıpratıyorsunuz. Konuştuğunuz ne kadar adam varsa hepsini paspas ettiniz. Kim yıpratıyor? Adı geçenlerin hepsini 6’lı masanın etrafında ben ona 7 diyorum, 7’li masanın kendisi paspasa çeviriyor. ‘Şöyle olur, böyle olur, şöyle olur.’ Tartışmaları kendileri başlatıyor, yıpratıyor, sonra da ‘Cumhur İttifakı bizi yıpratıyor’ diyorlar. Aleyhine konuşan Sayın Kılıçdaroğlu'nun kimdir? Onunla ilgili tartışmaları başlatan kim? Siz başlattınız. Biz ise sizi ayıpladık, kınadık. Ama suçlu gene biz olduk. Başkaları da öyle, başka başka şeyler de öyle. Buradan çok net ifade etmek isterim, 7’li masa Türkiye'yi yönetmeye talip bir cumhurbaşkanı adayı aramıyorlar. Bunlar, yönetimine rıza gösterecek, kendilerine tabi olacak, kendilerine karşı emir erliğini kabul edecek bir cumhurbaşkanı adayı arıyor. Şimdiden diyorlar ki, ‘Protokol imzalayacağız. Hangi yetkileri devredecek, hangilerini devretmeyecek?’ Ne yapacak? Anayasanın yasaların koymadığı sınırları Anayasa ve yasalara aykırı bir şekilde aday yapacakları kişinin önüne koyacaklar, daha adaylık sürecinden önce imza altına alacaklar. Yani böyle bazı organizatörler sözleşme yapıyorlar ya veya bazı kulüpler veya bazı şirketler şimdi bunlar öyle görüyor. Cumhurbaşkanı adayıyla sözleşme yapacaklar, iktidara gelince Anayasayı değil, yasaları değil o sözleşmeyi uygun bir yönetim yapacak. Nerede hukuk devleti? Nerede Anayasa? Biz Anayasayı, kanunları bir kenara mı bırakacağız? Peki o zaman kim yönetecek ülkeyi? Cumhurbaşkanı adayı yaptıkları kişi mi yoksa 7’li masanın etrafında oturan liderler mi? Türkiye'yle ilgili kararları kim alacak? Yani Biden'la görüşürken liderlerden hep telefon açıp ‘Biden bana böyle dedi. Ben ne diyeyim?’ diye soracak mı? Ya da icazet mi alacak? Televizyonda konuşurken, konuşma metnini, 6’lı, 7’li masa uzlaşarak hazırlayıp onay verdikten sonra mı çıkıp konuşacak? Yahu iradesi olmayanın iktidarı olur mu? Şimdi iradesiz 7’li masanın emir erliğini kabul edecek veya ona kuklalığa ‘evet’ diyecek bir aday arıyorlar. Ben buradan söylüyorum, aziz Türk milleti vasiler tarafından yönetilen veyahut da vasiler tarafından lehine aleyhine kararlar alınan emir eri biriyle yönetilmek istemez. Bunlar bunu bilmiyorlar. Bu millet Tayyip Erdoğan gibi lider biriyle yönetilmek ister. Gerçekten yetkisine ortak kabul etmeyen biriyle yönetilmek ister."

6’LI MASANIN ETRAFINDAKİ BİRİ GİTSE, O TOPLANTIDA BÖYLE FOTOĞRAF ÇIKAR MI?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev'in davetine icabetle Şanghay İşbirliği Teşkilatı 22'nci Devlet Başkanları Zirvesi'ne özel konuk olarak katılmak üzere gittiği Semerkant'ta, liderlerle samimi sohbetinin gerçekleştiği fotoğrafı gördüklerini dile getiren Bozdağ, "Orada samimi bir sohbet ortamı var, liderler muhabbet ediyorlar, birbirlerine bakışları gözlerinden okunuyor. Ama bu fotoğrafı Türkiye'de herkes farklı yorumladı. Ama ortak kanaat Tayyip Bey'in liderliğini orada kendini nasıl gösterdiği, nasıl bir devlet adamı olduğu konusunda tarafsız, samimi, vicdanlı herkesi gururlandıran bir sonuç çıkardılar ortaya. Ben şimdi soruyorum, o 6’lı masanın etrafındaki biri gitse, o toplantıda olsa böyle bir fotoğraf çıkar mı? Türkiye'nin önünde dünyanın hayran olduğu ve aziz milletimizin de her seçimde desteğini kazanmış büyük bir lider var. Bize düşen bu lidere sahip çıkmak ve bunun arkasından yürümektir. 20 yılda kazandığımızı bundan sonra daha da kazanmak, milletimize kazandırmak için onun yolundan gitmektir."

BENİM AĞZIMDAN SÖYLENMEMİŞ SÖZLERİ HABERLEŞTİRMEK AHLAKİ DEĞİL

Bozdağ, Gaziantep'te özgüvenin, umudun, geleceğin olduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:

"Ben şimdi soruyorum, bunlarda umut var mı? Bunlar geleceğinize dair gençler, bir tane laf söylüyorlar mı? Bunlar milletimizin önüne umutlanacakları bir tane proje koyuyorlar mı? 250 bin konut projesini koymuşuz, şimdi ‘Nasıl bu konut projesini itibarsızlaştırırız?’ diye çalışma yapıyorlar. Umut yok.

Madrid'de, Finlandiya ve İsveç'e karşı büyük bir başarı elde etmişiz ve onların terör örgütlerine destek vermemesi kaydıyla NATO'ya girmelerine vize vereceğimizi söylemişiz. Sonra da bir komisyon kurmuşuz, mutabakat metni hatırlamışız. Demişiz ki, ‘Sözünüzü tutarsanız biz de sözümüzü tutarız.’ Şimdi ‘NATO'ya giriş süreciniz tamamlanmış değil. Türkiye Büyük Millet Meclisi onaylarsa tamamlanacak’ demişiz. Geçen de ben bir televizyon kanalında bunu söyledim. Henüz İsveç ve Finlandiya Türkiye'nin iadesini talep ettiği herhangi bir kimseyi iade kararı vermedi. Ama arkasından da şunu söyledim, ‘Eğer onlar sözlerini tutmazsa Türkiye sözünü tutar. Çünkü bizim vazifemiz hep öyledir. NATO'ya giriş vizesi parlamentodan çıkmaz.’ Şimdi ne yapıyor bu beyefendiler? Benim bu söylediğimden ‘Aldandık, kandırıldık.’ Ben öyle bir şey mi demişim? Yok. Benim cümlelerimde öyle bir şey mi var? Hiçbiri yok. Ama çıkıyorlar algı operasyonu yapmak için Türkiye'nin ortaya koyduğu büyük bir başarıyı gölgelemek için biz onların sözünde durup durmadığını takip etmek için üçlü bir mekanizma kurmuşuz, o mekanizmayı anlatıyor, ‘Sözünde durmadılar şu ana kadar. Takipçisiyiz.' diyoruz. Bizi kutlayacaklarına ‘Bak bizi aldattılar diye açıklama yapıyor’ deyip algı operasyonu yapıyorlar. Biraz ahlak, biraz ahlak. Milletin gözü önünde söylenen sözleri, benim ağzımdan söylenmemiş sözleri sanki benim ağzımdanmış gibi haberleştirmek, bunu dile getirmek ahlaki bir davranış değildir. Ancak AK Parti'yi zarara sokmak, işte bir algı operasyonu yapmak gibi bir adımdır. Bunu bir defa daha buradan bu tür yaklaşımları kınadığımızı ifade etmek isterim."

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER