"Seminer Haftası mı, Seminer Çilesi mi?"

Fatih Gözüaçık
Fatih Gözüaçık
"Seminer Haftası mı, Seminer Çilesi mi?"
25-06-2025

      Bir eğitim öğretim yılının daha sonuna geldik. Öğrencileri 3 aya yakın uzun bir tatil bekliyor. Özellikle özel sektörde görev yapan öğretmenlerde bir yılın yorgunluğunu üzerlerinden atmak için 3 aydan çok kısa da olsa tatil yapmak dinlenmek, yeni eğitim öğretim yılına daha motive girmek isteğindeler. Ama gelin görün ki durum pek öyle değil. Her eğitim-öğretim yılı başında ve sonunda, özel okul öğretmenlerinin karşısına bir “zorunluluk” olarak çıkan seminer dönemi, ne yazık ki yıllardır gerçek amacından uzak şekilde uygulanmaya devam ediyor. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından öğretmenlerin mesleki gelişimi ve eğitim öğretimin daha iyi planlanması adına yapılması istenen seminerler özel sektörde maalesef yöneticilerin öğretmene maaş veriyoruz okulda kalsın düşüncesiyle uyguladıkları amacı dışına çıkmış, öğretmenin gelişimine pek katkısı olmayan bir uygulamaya dönüşmüş durumda.  Öğretmenler için gelişim, yenilikleri takip etme, mesleki doyum ve ekip ruhu gibi değerler üzerine inşa edilmesi gereken bu süreç, birçok özel okulda yalnızca “göstermelik” olarak yapılmakta bir formaliteye dönüşmüş durumda. Her eğitim dönemi başında ve sonunda özel okul öğretmenlerine dayatılan “seminer haftası”, artık açıkça bir işkenceye dönüşmüş durumda. Adına “gelişim” denilen ama içi tamamen boş bu süreç, aslında öğretmenin emeğine, zamanına, aklına hakarettir.

        Öğretmenler, her yıl aynı başlıklarla tekrarlanan, içeriği nitelikten yoksun sunumlara maruz bırakılıyor. Hatta bazı okullarda hiçbir şey yapmadan akşama kadar oturup tekrar evlerine dönüyorlar. Eğitimde dijitalleşme, sınıf yönetimi, öğrenci merkezli öğretim gibi yıllardır konuşulan konular, yeni bir katkı sunulmadan yeniden servis ediliyor. Üstelik çoğu zaman bu seminerler, alanında uzman olmayan kişilerce veriliyor veya sadece PowerPoint slaytlarıyla geçiştiriliyor. Öğretmen için bu süreç, mesleki bir gelişim fırsatından çok, sıcak yaz günlerinde okulda geçirilmesi gereken zorunlu saatler anlamına geliyor. Özel okul yönetimleri açısından seminer haftaları, genellikle velilere “biz çok çalışıyoruz” algısı yaratmak ya da öğretmenler zaten çalışıyorlar yaz döneminde de ne kadar tutabilirsek o kadar iyidir mantığı ile yapılıyor. Gerçekte ise öğretmenlerin bireysel ihtiyaçlarına, branşlarına ya da mesleki zorluklarına çözüm sunmayan seminerler; plansız, programsız, günü kurtaran etkinliklere dönüşüyor. Öğretmenler, verimli geçmeyen bu sürecin sonunda “yine zaman kaybı oldu” diyerek okullarından ayrılıyor. Eğitim yılı boyunca büyük bir emek harcayan öğretmenler, yaz tatilinin hemen öncesinde ya da sonrasında dinlenmek yerine zorla seminere çağrılıyor. Oysa gerçek gelişim, gönüllülükle, isteyerek, merakla olur. Yorgun, yılgın, zihinsel olarak tükenmiş öğretmenlere seminer yaptırmak ne eğitim kalitesine katkı sunar ne de motivasyon sağlar.

       Seminer süreci, gerçekten öğretmenin gelişimine odaklanmalı. Her okul, öğretmenlerinden geri bildirim alarak, onların ihtiyaçlarına göre planlama yapmalı. Zorunlu saat doldurma anlayışı yerine; atölye çalışmaları, deneyim paylaşımı, dış katılımlı eğitimler, branş temelli seminerler ön plana çıkarılmalı. Gerekirse çevrim içi ve esnek zamanlı seminer opsiyonları sunulmalı. Yani öğretmene saatlerce boşu boşuna okulda tutmak için değil gerçekten öğretmenlere faydalı olacak, onların vizyonunu genişletecek, onların akademik gelişimine yardımcı olacak şekilde içi dolu şekilde yapılmalıdır.

       Sonuç olarak: Öğretmenlerin mesleki gelişimi elbette önemli, ancak bunun yolu dayatmalardan değil, katılımcı ve anlamlı bir süreçten geçer. Özel okullar, “seminer çilesi” olarak anılan bu dönemi yeniden düşünmeli; öğretmeni zorlayan değil, her yönüyle besleyen bir sürece dönüştürmelidir. Aksi halde bu seminerler, sadece öğretmenin gözünde değil, eğitimin ruhunda da değer kaybetmeye devam edecektir. Hem şunu da unutmayalım ki öğretmenlerin de dinlenmeye yenilenmeye ihtiyacı var.

 

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?