İLKOKULDAN ÜNİVERSİTEYE EĞİTİM SİSTEMİ

Fatih Gözüaçık
Fatih Gözüaçık
İLKOKULDAN ÜNİVERSİTEYE EĞİTİM SİSTEMİ
06-07-2021

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar eğitim sistemimizin hiç değişmeden ya da küçük değişikliklerle süregeldiğini söylemek isterdim ama öyle değil. Eğitim dinamik ve esnek bir süreç tabi ki aksayan yerlerde değişiklikler olacak. Fakat her gelen bakanın bir öncekinin yaptığını yanlış bulup eğitim sistemini değiştirmesi de kabul edilebilir bir şey değil. Bugünkü yazımda eğitim sistemimiz, üniversitelerimiz, liselerimiz ve adeta bir yarış atı gibi sınavlarla boğuşan,12 yıllık eğitim öğretim hayatının sadece birkaç saat süren sınavla test edilmeye çalışılan öğrencilerin yaşadıkları travma ve gelecekte yaşayacakları olumsuzluklar hakkında konuşacağım. Türkiye’de 26 Haziran’da yapılan ve yaklaşık 2,6 milyon öğrencinin katıldığı üniversite maratonu bu yıl için sona erdi. Sonuçlar öğrenciler tarafından heyecanla bekleniyor. Üniversite adayları bir yandan da tercih edecekleri üniversiteleri, bölümleri ve bölümlerin mesleki imkanlarını araştırıyor. Türkiye’de hem üniversite kalitesine dair tartışmalar hem de mezuniyet sonrası gelecek kaygısı öğrencilerde tercih yaparken endişeyi artırıyor. Pandemi ile birlikte yaşanan ekonomik problemler ve gençlerin üniversite sonrası bir an önce iş bulma isteği meslek seçiminde daha titiz davranmalarını sağlıyor.

Şu an Türkiye’de 205 tane üniversite bulunmaktadır bu üniversitelerin 130 tanesi Devlet üniversitelerinden oluşurken 75 tane özel üniversite dediğimiz vakıf üniversiteleri gelmektedir. Acaba bu kadar fazla üniversitenin olması kaliteyi artırıyor mu? Bence kaliteyi düşürüyor. Bunu birkaç örnekle açıklamak istiyorum. 1990’lı yıllarda matematik bölümüne çok yüksek puanlarla girilirdi hatta bu bölüm tıp fakültesi ile aynı puandaydı. Yüksek öğretim kurumundan edindiğim bilgiye göre geçen yıl matematik bölümüne giren öğrencinin sadece 1.5 matematik neti var düşünün 40 sorudan 1.5 net. Yani matematik yapmadan matematik bölümüne gidilebiliyor. Fizik, Kimya, Biyoloji bölümleri için durum daha da kötü. Önceden yüksek puanlarla gidilen Türk Dili, Edebiyatı, Tarih, Coğrafya bölümlerinin açık öğretimi açıldı yani ilk sınavda barajı geçen öğrenciler bu bölümlere kayıt yaptırabiliyor. Mühendislik fakülteleri içinde durum hiç açıcı değil Anadolu’nun mütevazi bir şehrindeki üniversitenin mühendislik fakültesine birkaç net ile girilebiliyor. Peki matematik yapmadan matematik bölümüne fizik yapmadan mühendislik bölümüne giden bir öğrenci nasıl mezun olacak hadi bir şekilde mezun oldu nasıl iş bulacak kocaman bir soru işareti. Sonra ne mi oluyor bu gençler üniversiteyi bitiriyor ve birçoğu işsiz kalıyor başka işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. İnsan geçimini sağlamak için her türlü işte çalışabilir bunun ayıbı yok fakat bu insanlar mesleklerini icra etmek istiyor bir öğretmenin okulda öğrencilerine ders anlatması gerekirken kafede çalışması ne kadar onur kırıcı bir durum. Yazık değil mi 4-5 sene verilen emeğe. Ya bu insanlara yeni istihdam alanları yaratılmalı veya bu kadar üniversite açılmamalıydı, Nicelik arttıkça nitelik düştü. Gerek var mıydı bu kadar üniversite açmaya? Nitekim üniversitelerimiz dünya sıralamasında ilk 500 üniversite arasına giremiyor. Niye giremiyor bunun bir sürü nedeni var yeteri kadar araştırma sayısının olmaması, yüksek derecede etkili dergilerde yayınlanan makale sayısının az olması, Mezunların istihdam edilmesi sorunu ve benzerleri. Ülkemiz para ile tez yazdırmada Hindistan ve Nijerya’nın ardından üçüncü sırada Yüksek Öğretim Kurumunun para ile tez yazdırma konusuna mutlaka seyirci kalmaması gerekmektedir. Yüksek ve orta öğretimdeki önemli sorunlardan bir tanesi de vakıf üniversiteleri ve özel okulların neden olduğu fırsat eşitsizliğidir. Parası olan öğrenci istediği üniversiteye giderken parası olmayan öğrenciler şanslarını bir sonraki yıl denemekte hayata 1-2 yıl daha geç atılmaktadır. Bu durumunda acilen çözüme kavuşturulması gerekmektedir vakıf üniversiteleri para ile diploma satan ticarethaneler gibi görülüyor algısının kırılması gerekmektedir.

İlkokulda orta okulda lise de de durum farklı değil, Finlandiya’da, İngiltere’de üniversite de verilen matematiği biz lisede vermeye çalışıyoruz öğrencilere peki sonra ne oluyor. Sınavlardaki matematik netleri ortada 40 soruda 4-5 ortalama. Diğer dersler içinde durum farklı değil. Gelecek yıllarda dünyayı bekleyen en büyük tehlikeler iklim değişiklikleri, küresel ısınma, afetler gibi çevre sorunları ama bizim bir afetler coğrafyası diye dersimiz yok. Ders kitaplarının son ünitesinin son konularında birkaç sayfa ile geçiştiriliyor bu konular. Dahası Coğrafya dersi 11 ve 12. Sınıflarda seçmeli ders olarak okutuluyor. Bu kabul edilir bir şey değil savaşlar bile coğrafi bilgilere göre kazanılırken, afetler, küresel ısınma, mülteci sorunları gibi durumlar coğrafyanın konusu iken bu ders seçmeli olmamalı. Kısacası eğitim sistemi hükümet politikası değil devlet politikası olmalı. Çünkü iktisadi gelişimden sosyal gelişime her şeyin temelinde eğitim yatar.

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?