Anekdotlara bayılırım. Hayatımın olmazsa olmazlarındandır.Yıllardır biriktirdiğim derlemelerden oluşan geniş bir arşivim de vardır.Anekdotlar yazılarımda ,sohbetlerimde bazen açık açık anlatmak istemediğim konuları ifade etmekteki en güzel kurtarıcılardır.Öyle ki bazen sizin anlatmak istediğinizden çok daha fazla mesaj içerirler.
Aynen günümüzde olduğu gibi kimi dinsizlerin menfaat ve çıkarları uğruna nasıl dindar gözüktükleri ile, kimi dindarların çıkarları uğruna nasıl dini inkar ettiklerini anlatan nefis bir anekdot.Uzun uzadıya canımı sıkan bu konu hakkında edebiyat parçalayacağıma ...
Buyurun;
Küçük kasabanın birinde, bir caminin tam karşısında arazisi olan adam, arazisi üzerine bir genelev inşa etmeye başlamış. İmam ve cemaat buna şiddetle itiraz etmişler, ancak mal sahibinin kendi arazisi üzerine nasıl bir iş yeri açacağına da yasal olarak karşı çıkamamışlar. Tüm cemaatin tek yapabildiği şey, imamın öncülüğünde bu genelev için her gün beddua etmekten öteye geçememiş. İnşaat ilerlemiş ve açılışına birkaç gün kala her nasılsa şiddetli bir yıldırım düşmesi sonucu genelev yerle bir olmuş. Caminin cemaati bu olaydan duydukları büyük memnuniyeti saklamaya gerek görmemişler, ancak genelev sahibi adam, cami imamının ve cemaatin direk veya indirekt olarak bu hasardan sorumlu oldukları iddiası ile camiye karşı tazminat davası açmış. Cami imamı ve cemaat, savcılığa verdikleri savunmalarında bu konuda herhangi bir şekilde sorumlu tutulmalarına şiddetle itiraz etmişler, Bu olayın kendi dualarından dolayı meydana gelmiş olabileceği iddiasını da kabul etmemişler. Gerekli tüm belgeler tamamlanıp mahkemeye günü geldiğinde hakim dosyayı dikkatle incelemiş ve taraflara dönüp: "Bu konuda nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum," demiş. Ancak dosyadaki tutanaklara bakarsak ortada tuhaf bir durum var. Taraflardan birisi duanın gücüne inanan bir genelev sahibi, diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan bir imam ve cemaati...!"
GÜNÜN SÖZÜ
"Sebeplerimi hatırlamadan sonuçlarını hatırlamak epey zor."
Friedrich Nietz
TEBESSÜM
Adamın birini kuduz köpek ısırmış. Ama adam çok ihmalci biri olduğu için, bugün iğne olurum, yarın iğne olurum derken iş işten geçmiş. Doktora başvurup da gerçeği anlayınca hemen bir kağıt kalem isteyip uzun uzun bir şeyler yazmaya başlamış. Doktor uzun süre beklemiş, bir ara dayanamamış sormuş: – Vasiyetnameniz bu kadar uzun mu? – Vasiyetname falan hazırlamıyorum doktor bey... Ben ısıracağım kişilerin listesini yapıyorum...
**
İl halkı, valinin elinden kurtulmak için padişaha haber yollamışlar: – Aman padişahım, bizi bu adamın elinden kurtar, hepimizi soyup soğana çevirdi, rüşvetinden el aman, gözü doymuyor... Haber İstanbul'a gidinceye kadar vali tarafından duyulmuş ve şehrin ileri gelenleri vali konağına davet edilmiş... Herkes telaş içinde "yine ne isteyecek?" diye konağa gelmiş, ama korktukları başlarına gelmemiş, vali herkese ikram üzerine ikram, iltifat üzerine iltifat etmiş, sonra sofraya oturmuşlar, yemişler içmişler, kahveler gelince vali uşaklarına emretmiş: – Şu sandığı getirin... Sandık gelmiş, kapağı açılmış, içi altın, gümüş, pırlanta gibi değerli şeylerle dolu. Vali sandığı işaret ederek: – Bakın ağalar, beyler! Şu sandığın dolmasına bir karış kaldı. Sandık doldu mu benim işim tamam! Ama ben gidersem yerime gelecek olan vali boş sandıkla gelecek, haberiniz olsun, benden söylemesi!