USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

ATATÜRK - MEHMET ÂKİF VE İNGİLİZ AJANI “MUSTAFA SAGİR”

27-12-2016

“27 Aralık”, önemli bir gündür. Her şeyden önce, Cumhuriyetimizin bânisi Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin yıldönümüdür. Ayrıca, İstiklâl Marşı’mızın şairi Mehmet Âkif Ersoy’un vefatının yıldönümüdür.

Dolayısıyla, bu yazımızı “Ankara / Atatürk ve Mehmet Âkif” kapsamında ele almanın daha doğru olacağı kanaatindeyim.

***

Dünyanın en önemli jeopolitik ve stratejik noktalarından birisi olan Anadolu’da Türk milletinin hâkim millet olarak varlığını istemeyen, bir an önce bu coğrafyanın kendi ellerine geçmesini amaçlayan, Anadolu’yu dünyanın diğer coğrafyalarında olduğu gibi sömürge durumuna getirmek isteyen Avrupa devletleri (Özellikle İngiltere), tarih boyunca entrikalarını bu coğrafya üzerinde gerçekleştirmekten geri durmamışlardır.[i]

Avrupa devletleri, her türlü fırsatı değer­len­direrek son vatan toprağı Anadolu üzerinde yaşayan Türklerin parçalan­ması, esir edilmesi ya da sömürge millet hâline getirilmesi için birbirinden çok farklı yöntemler ortaya koymuşlardır. İşte, bu yöntemlerinden birisi de özel yetiş­tirilmiş casusları aracılığı ile milleti birbirine düşürmek ya da millet önderle­rini, iyi plânlanmış bir suikast ile ortadan kaldırmaktır.

Bilindiği gibi, Türk milletinin yakın geçmişinde çok önemli bir yeri bulu­nan, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin en büyük önderi Atatürk’tür. Çok yönlü meziyetlere, derin deneyimlere ve yüksek bilgilere sahip böyle bir önderin başında bulunduğu mücadele hareketinin sonuçsuz kalmayacağını ve böyle bir mücadeleden Türk milletinin zaferle çıkacağını tahmin eden İngiltere, daha önceden denediği yöntemlerinden birine başvurmayı plânlar.

Bu yöntem de Millî Mücadele’nin önderi Mustafa Kemâl Paşa’yı bir suikastla öldürmektir. Bu plânın uygulayıcı olarak da küçük yaşlardan itibaren çok iyi yetiştirilen Hint kökenli Mustafa Sagir seçilir. Nihayet, Türkçe, Arapça, Hintçe ve İngilizce gibi pek çok dili, anadili gibi konuşan, yüksek bilgilere ve deneyimlere sahip Mustafa Sagir, İstanbul’a gönderilir. Onun amacı; İstanbul’da kuracağı ilişkiler ve yapacağı faaliyetlerin sonunda Ankara’ya geçmek ve Mustafa Kemâl Paşa’yla görüş­mek, bir fırsatı değerlendirerek O’nu öldürmektir.

***

İngilizler, Anadolu’daki Millî Mücadele’nin bitmesi için tek çarenin Mustafa Kemâl Paşa’nın öldürülmesi olduğuna kanaat getirdiklerinde Hint kökenli Mustafa Sagir’e bu zor görevi verirler. Mustafa Sagir, görevini yerine getirmek için İstanbul’a geldiğinde kendini Hint Hilafet Komitesi’nin Fevkalâde Mümessili olarak tanıtır ve İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliğinden uzak durur.

İstanbul’da bulunan Millî Mücadele taraftarı insanlarla türlü hile ve oyunlarla teması sağlayan Mustafa Sagir, nihayet Ankara’ya geçer. Kendisini, Ankara girişinde bir heyet karşılar ve sonunda Mustafa Kemâl Paşa ile görüşmeye muvaffak olur.

MUSTAFA KEMÂL PAŞA, engin deneyim ve yüksek bilgileri sayesinde (İstanbul’daki Türk istihbarat elemanlarının Mustafa Kemâl Paşa’ya ulaştırdıkları Mustafa Sagir’in casus olması ile ilgili bilgiler de vardır.) yanına gelenin kötü niyetini anlar. Kendini Hint Hilafet Komitesi’nin fevkalâde mü­mes­sili olarak tanıtan Mustafa Sagir’in bir İngiliz casusu olduğunu ilgili birimlere bildirir. Mustafa Sagir’in İngiliz casusu olduğu, eczalı mektuplar aracılığı ile belgelendikten sonra dönemin İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanır ve idam edilir.

***

Sabiha Gökçen, Mustafa Kemâl Paşa (Atatürk) ile yaşadığı anı­la­rından birinde Mustafa Sagir olayına, şu şekilde açıklık getirmektedir:

              “Atatürk’e, ‘Mustafa Sagir olayı nedir?’ diye sorduğumda, O, tatlı tatlı sadece şu yanıtı verdi:

              Bir casusluk olayı Gökçen... İngilizlerin özel olarak yetiştirdikleri bir Hintli... Sözüm ona Hint Hilafet Cemiyeti üyelerinden biri... Daha doğrusu bize öyle tanıtılmıştı. İngilizler, herkesi budala ya da kör yerine koyuyorlardı. Bu zavallı adamın maskesini düşürdüğümüz zaman buna en çok şaşan elbette ki İngilizler olmuştu. Olmuştu ama, Mustafa Sagir’in kendilerine hizmet ettiğini hiçbir zaman iti­raf etme­mişlerdi.’ ” (Gökçen, 1982:324)

Yine, Sabiha GÖKÇEN’in anılarına göre; Mustafa Sagir’i Ankara’nın Çankırıkapısı’nda Kemâlettin Sami Bey ve Kılıç Ali Bey karşılar. Oradan Büyük Millet Meclisi binasına aynı arabayla giderler. Mustafa Kemâl Paşa ile yirmi dakika kadar görüşülür. Mustafa Sagir, Büyük Millet Meclisi’nden çıktıktan sonra ikâmetine ayrılan Hürriyet Oteli’ne gider. Mustafa Sagir’in ayrılmasıyla birlikte Mustafa Kemâl Paşa, Kılıç Ali Bey’i çağırır ve Mustafa Sagir’le ilgili olarak onlara “Dikkatli olmalı! Bu adam mükemmel bir casustur!” sözünü söyler. [ii] Aslında Mustafa Sagir, daha İstan­bul - Kroker Oteli’nde bulunduğu sırada Türk istihbarat elemanları tara­fından takibe alınır. [iii]

***

Teşkilâtı Mahsusa’nın bir dönem genel başkanlığını yapmış bulunan Hüsamettin Ertürk, Mustafa Sagir’le ilgili şu ilginç açıklamaları yapmaktadır:

 

              “... Hintli Mustafa Sagir’i tarussuda mecburduk. Fakat Mustafa Sagir, işlerini daha ilerleterek, genç Darülfünûnluları evine davet etmiş, çok mükemmel tefriş edilmiş odalarında, duvarlarında sanatkârane yazılarla süslü ve Kur’an’dan ayetleri, hadisten satırları ihtiva eden levhalarını göstermiş; Enver Paşa’ya, Mustafa Kemâl Paşa’ya ait resimleri, hatıraları önlerine dökmüştü.

            ...

              Sofya’ya gelince Emin Ali Bey’i bulup, üstelik Anadolu’daki millî hükûmetin dostu Bulgar mebusu Açkof’un delâletiyle General Protkirof fırkasının mestur tahsisatından para alarak Varna’dan motora binmişler. Fakat, yolda havanın muhalefetinden İğneadası’na uğrayınca Yunanlılar tarafın­dan tevkif edilerek Atina’ya gönderilmişler. Orada, İngilizlerin yardımıyla kurtulan Mustafa Sagir, İstanbul’a dönmüş; fakat gizli teşkilâtımızın gözünü boyamak için bu casusu İngilizler, 17 gün Arapyan Hanı’nın zindanlarında tevkif etmişti. Buradan güya kaçarak saklanan Mustafa Sagir, gece Üçüncü Karakol Teşkilâtı’nın yardımı ile İdare-i Mahsusa’nın vapurlarıyla ve elindeki (K.G.) parolalı vesika ile İnebolu’ya çıkmış, erkân-ı harp kaymakamı Kemâlettin Sami Bey (Paşa) tarafından fevkalâde merasimle karşılan­mıştı.” (Er­türk, 1969:274/276)

Mustafa Sagir, 28 Kasım 1920 tarihinde, Cuma günü İnebolu’ya gelir. Onu; İnebolu’da Kaymakam İsmail Hakkı Bey, Belediye Başkanı Hüseyin Kâşif Bey ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin önderleri karşılar. Mustafa Sagir, 31 Kasım 1920 tarihinde ise Kastamonu’ya geçer ve Milletvekili Murat Bey’in evinde iki gece misafir edilir. Kastamonu Nasrullah Camii’nde İngilizler aleyhinde vaazlar verir.

Mustafa Sagir, ortaya koyduğu davranış ve düşünce­lerinde casus olduğunu belirten bir durum yansıtmasa da, o sırada Kastamo­nu’da bulunan Muhittin Paşa, şüphelenir. İngilizler, Araplar, Hintliler ve özellikle İngiliz gizli servisinin faaliyetlerini yakından gözlem eden, deneyimli ve bilinçli bir insan olan Muhittin Paşa, Mustafa Sagir’in casus olabileceği ihtimalinin üzerinde durur ve henüz Kastamonu’dan ayrılan Vali Cemal Bey’e bir mektup yazarak Mustafa Sagir’le ilgili bilgiler verir. Ankara Hükûmeti’nin durumdan haberdar edilmesini Cemal Paşa’dan ister. Muhtemelen Vali Cemal Paşa; Maliye Vekili Ferit Bey ve Dahiliye Vekili Adnan Bey’i konuyla ilgili olarak ikaz eder. [iv]

Araştırmacı-yazar Tuncay Özkan da yukarıdaki bilgilere ek olarak Mustafa Sagir’in Urdu dilinde gazete çıkarmak istemesinden bahseder. Mustafa Sagir, bu amaçla Yeni Gün gazetesinin sahibi Yunus Nadi Bey’le görüşür. Eline geçecek para için duruma çok sevinen Yunus Nadi, izin iste­mek için Mustafa Kemâl Paşa’ya olayı anlatır. Mustafa Kemâl Paşa’nın verdiği cevap, yukarıda ifade edilenlerin bir tekrarı niteliğindedir. “Bu adam ca­sus­tur. Hakkında gizli tahkikat var. Netice alınıncaya kadar bundan kimseye bahsetmeyiniz.[v]

Mustaf Sagir’in casus olabileceği şüphesi üzerine hakkındaki takibat genişletilir. Mustafa Sagir’in İstanbul’a gönderdiği mektuplar, Sebilürreşad sahibi Eşref Edip Bey tarafından ele geçirilir ve Dahiliye Vekili Adnan Bey’e verilir. Mektupların eczalı mürekkeple yazıldığı anlaşılır ve Mustafa Sagir casusluktan tevkif edilir. [vi]

***

Millî Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un oğlu Emin Âkif ise, Mustafa Sagir’in casus olduğunu belgeleyen kişinin, babası Mehmet Âkif Ersoy olduğunu belirtir. Onun ifadesine göre, Mustafa Sagir, Mehmet Âkif’in adresi aracılığı ile İstanbul’la iletişimi kurar. Mehmet Âkif Ersoy, Mustafa Sagir adına İstanbul’dan, hatta Mısır’dan gelen büyükçe zarflardan şüphelenir ve zarfların içini açtığında birkaç cümlelik boş kağıtları görür. Bu kâğıtlar, kimyagerler tarafından tahlil edildiğinde Mustafa Sagir’in İngilizlerle iş birliği içinde bulunduğu ve casus olduğu belgelenir. [vii]

Mustafa Sagir’in suçu sabit görülür ve İstiklâl Mahkemesi’ne sevk edi­lir. Onu yargılayan mahkeme üyeleri ise; Kütahya Milletvekili Cevdet Izrap, Elâzığ Milletvekili Hüseyin, Cebelibereket Milletvekili İhsan ve Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali Bey’dir. İstiklâl Mahkemesi’nin Mustafa Sagir hakkında verdiği karar ise, idamdır. [viii]

Mustafa Sagir’in İstiklâl Mahkemesi’nde verdiği beyanat şudur:

              “- Miralay Lawrens, Osmanlı İmparatorluğu’nu altın­larla yıkmıştı. İngilizler, beni de tabanca ile Millî Hükûmeti ortadan kaldırmaya memur etti. Maksadım, Mustafa Kemâl’i vurmaktı. Bununla Türklerin İstiklâl Savaşı duracak, Millî Hükûmet yıkılacaktı.” (Ertürk, 1969:293-294)

Mustafa Sagir, idam edilmeden önce vasiyet niteliğinde bir mektup yazar ve bunun İngiliz Konsolosluğuna verilmesini talep eder. Onun yazdığı mektuptaki ifadelerden bir pasaj aşağıdadır:

              “İngiltere Hükûmeti’nden aldığım vazifeyi sadakatle yaptım. Mahkeme sırasında her şeye rağmen İngiltere Hükûmeti’ne ait hiçbir sır vermedim. İngiltere ve Hindistan İmparatorluğu’na karşı olan sadakatim son dakikaya kadar devam etti. Okuldaki kardeşimi İngiltere Hükûmeti’nin himaye ve şefkatine bırakıyorum.” (Özkan, 1997:95)

***

27 ARALIK 1919’DA ATATÜRK’ÜN ANKARA’YA GELİŞİNİN 92’NCİ;

27 ARALIK 1936’DA MEHMET ÂKİF ERSOY’UN VEFATININ 75’İNCİ YILDÖNÜMÜNDE:

  • Millî Mücadele’nin ruhunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin dinamiklerini sembolize eden Ankara’nın ebediyen başkent yaşatılması en temel görevlerimiz arasında olmalıdır.
  • Millî Mücadele’nin olağanüstü şartlar içinde yapıldığı gerçeği, Türk gençleri tarafından çok iyi bilinmeli; bu gerçek, hafızalarda her zaman canlı tutulmalıdır.
  • Mehmet Âkif Ersoy’un sadece “Millî Şair”, “Mütefekkir ve Edip” olmadığı; aynı zamanda Millî İstihbaratımızın önemli bir görevlisi olduğu unutulmamalıdır.
  • 2012 yılına gireceğimiz bu günlerde, Anadolu coğrafyasında yeni Mustafa Sagir’lerin görevlendirildiği ve bunların yüksek hareket yeteneğine sahip olarak aziz milletimizin aleyhinde yeni görevler icra ettikleri çok iyi bilinmelidir.
  • Yeni Mustafa Sagir’lerin; siyasetin, ekonominin, sanat ve kültür hayatımızın çeşitli noktalarında, Türk milletine, Türk Devleti’ne ve İslâm dünyasına yönelik yeni saldırılar yaptıkları; daha büyük saldırılar yapmak için fırsat kolladıkları hiçbir zaman unutulmamalıdır.
  • Siyasîler, üst düzey bürokratlar ve aydınlar; bu gerçeklere müdrik yeni nesillerin yetişmesi ve yetiştirilmesi için görevlerini ibadet vecdi içinde yerine getirmelidir.

Aksi takdirde, millî tarih ve millî kültür bilincine sahip Atatürk gibi büyük devlet adamları, Mehmet Âkif gibi büyük mütefekkir ve aydın insanların bulunmadığı ortamlarda; Mustafa Sagirler, boşluğu doldururlar ve mukaddes değerlerimizi yok etmek isterler.

Buna izin verecek miyiz?

***

DİPNOTLAR:

[i] Kâzım KARABEKİR Paşa, bununla ilgili oldukça ilginç olaylar anlatmaktadır. Örneğin, bir Rum papazı yıllarca Ayasofya Camii’nde imamlık yapmış ve halkı taassup ve tembelliğe sevk etmiştir. Halk, gerçek kimliğini bilmeden ona büyük saygı göstermiştir. Kâzım KARABEKİR Paşa, ikinci bir olay olarak da Erzurum’da davranışlarından şüphelenip yakalattığı Rus dönmesi bir casustan bahsetmektedir.

Geniş bilgi için bakınız: Kâzım KARABEKİR, Gizli Harp: İstihbarat, [Yayına Hazır­layan: Emrullah TEKİN,] (İstanbul, 1998), 39/43.

[ii] Sabiha GÖKÇEN: Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti [Anıları Kaleme Alan: Oktay VE­REL], (İstanbul, 1982), 326.

[iii] Hüsamettin ERTÜRK: İki Devrin Perde Arkası, [Yazan: Samih Nafiz TANSU- Yayına Hazırlayan: Ramazan YAŞAR], (İstanbul, 1969), 271-272.

[iv] Nurettin PEKER: 1918-1923 İstiklâl Savaşı’nın Vesika ve Resimleri- İnebolu ve Kasta­mo­nu Havalisi, (İstanbul, 1955), 273-274.

[v] Tuncay ÖZKAN: Bir Gizli Servis’in Tarihi - MİT, (İstanbul, 1997), 94.

[vi] Nurettin PEKER: a.g.e., 274.             

[vii] Cemal KUTAY: Necid Çöllerinde Mehmet Âkif, [Yayına hazırlayan: Mustafa UNAN], (İstanbul, 1963), 246/255.

[viii] Tuncay ÖZKAN: Bir Gizli Servis’in Tarihi - MİT, (İstanbul, 1997), 94.

KAYNAKÇA:

  • Cemal KUTAY, Necid Çöllerinde Mehmet Âkif, [Yayına hazırlayan: Mustafa UNAN], Tarih Yayınları, Ercan Matbaası, İstanbul, 1963
  • Hüsamettin ERTÜRK, İki Devrin Perde Arkası, [Yazan: Samih Nafiz TANSU- Yayına Hazırlayan: Ramazan YAŞAR], Ararat Yayın Evi, Çınar Matbaası, Üçüncü Baskı, İstanbul, 1969
  • Kâzım KARABEKİR, Gizli Harp: İstihbarat, [Yayına Hazır­layan: Emrullah TEKİN,] Kamer Yayınları, Eko Ofset, İstanbul, 1998
  • Nurettin PEKER, 1918-1923 İstiklâl Savaşı’nın Vesika ve Resimleri - İnebolu ve Kastamonu Havalisi, Gün Basım Evi, İstanbul, 1955
  • Sabiha GÖKÇEN, Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, [Anıları Kaleme Alan: Oktay VEREL], Türk Hava Kurumu Yayınları, Nurettin Uycan Cilt ve Basım Sanayii A.Ş., İstanbul, 1982
  • Tuncay ÖZKAN, Bir Gizli Servis’in Tarihi - MİT, Milliyet Yayınları, AD Yayıncılık A.Ş., Dördüncü Baskı, İstanbul, 1997

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?