USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Gül gitse "Ne olur" kalsa "Ne olur"

19-09-2015

Son günlerin moda polemiği ”Gül tekrar köşk için aday olur mu?Başbakan mı olacak?siyaseti bırakmalı mı? Giderse biz ne yaparız?!!…”

Bizde bu modan ayrı dursak yakışmaz diyerek tartışmalarda tuzumuz olsun dedik..

Bunun için Gülün cumhurbaşkanlığı dosyasına bakacak olursak liderliği hakkında da net bir bilgiye sahip olabiliriz. Mesela köşkü idare biçimini ele alırsak;

Abdullah Gül ile birlikte uçuşa geçen Köşk bütçesi her yıl katlanarak  devam ediyor.

 Çankaya Köşkü’nün 2011 bütçesi geçen yıllara göre, 44 milyon 400 bin lira artarak 116 milyon 900 bin TL’ye çıkarıldı.

Köşk için yapılan ve bir türlü bitirilemeyen tadilat, bakım onarım ve inşaat faaliyetleri harcamaları bu kalemde gösteriliyor. Ödeneğin ikinci en büyük kalemini ise 39 milyon 400 bin lira ile “mal ve hizmet alım giderleri” oluşturdu. Köşk için satın alınacak tüm mobilya, eşya gibi malzemelere ilişkin harcamalar bu kalemde gösteriliyor.

Halbu ki; 

Ahmet Necdet Sezer’in 7 yıllık görev süresini kapsayan 2001-2007 döneminde toplam yüzde 148 artan Köşk ödeneği, Abdullah Gül’ün görev yaptığı son üç yılda yüzde 110’luk artış kaydetti. Sezer, görevde kaldığı süre içinde bütçeden 40 milyon 29 bin TL’lik tasarruf da yaparak Maliye’ye aktarmıştı.

 En son eşi Hayrünisa Hanımefendiyle birlikte İngiltere de görüp pek beğendikleri ve özendikleri kraliyet süvari birliğinin köşkte uygulanması talimatını vererek yeni bir bütçe mirası bıkmaları da tarihi bir karar olarak unutulmayacaktır.

HAMİŞ:İngiltere ağır bir külfet olan kraliyet harcamalarını kısmak adına bir düzüne kararlar çıkarmakta ve bu sembolik kraliyet ve lüzumsuz harcamalarını en asgariye indirmek için çareler aramaktadırlar..

Ayrıca bu gelenek Osmanlıda da var diyenler;o yıllardaki güç ve zenginliğe ne yapılsa yakışırken bu dönemde bu ekonomiyle böylesine gereksiz bir israf…..

Şükredelim ki first leydimiz Hindistan geleneklerine göre çocuklarını evlendirmeye kalkmadı..Milletçe batardık Allah korusun!!

Yada Yeni Zelanda nın meşhur resmi karşılama dansı “haka haka”yı beğenseler ne yapacaktık!

Yöneticilikte de hükümetten gelen her yasayı ve kanunu kayıtsız şartsız imzalayarak aslında hükümetin adamı değil de halkın cumhurbaşkanı olduğunu ne yazık ki gösterememiştir.

Gezi olayları gibi sosyal bir patlamanın yaşandığı dönemde de sessiz kalması ve geç gelen ve cılız uyarıları bir cumhurbaşkanı olarak yine kendisinden bekleneni verememiştir.

En son internet yasasında kendisinin de aktif kullandığı bu sistemle ilgili katı kurallarla ilgili yasayı onaylaması,,PKK nın özerklik Apo ya özgürlük çığlıklarına sessi< kalması,yetkileri genişletilmiş endişe verilen “mit yasası” gibi can alıcı konularda dahi hükümetin noterliğini yapmaktan başka bir uygulaması olmayan sayın Gül için soruyorum…

Kalsa ne olur..

Gitse ne olur……

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLAR HAYAL GÜÇLERİYLE İDARE EDİLİRLER…

Napolion

TEBESSÜM

İki Yahudi arkadaş, piyasayı araştırmışlar ve o sene haki renkteki kumaşın moda olacağını öğrenmişlerdi. 
Bütün varlıklarını paraya çevirdiler. Piyasadaki bütün haki kumaşları satın aldılar. 
Depoları bu renkteki kumaşlarla doldu ancak kimsenin bu kumaşlara talip olmadığı görüldü. İki kafadar artik iflasın eşiğine gelmişlerdi. 
Moiz ve Aron dertli dertli oturuyorlardı. Artık bıçağın kemiğe dayandığı bir gün kapı çalındı ve içeriye bir albay girdi: 

“Siz de dedi haki renkte kumaş var mı?” Kulaklarına inanamadılar. Hemen atıldılar: 
“Evet albayım var, gösterelim” dediler. Albay, dikkatle kumaşları inceledi. “Çok beğendim”, dedi. “Bu sene askerlere 200.000, subaylara 50.000 adet haki renkte elbise yaptıracağız. 
Ancak tabii ki benim tek başıma beğenmem yetmez. 
Generalimin de oluru lazım. Bana bir parça numune verin. Yarın öğlen 12’ye kadar telgraf çekersem iptal ederim. Eğer telgraf gelmezse kumaşları kesip imalata başlayabilirsiniz.” 
O gece bitmek bilmedi. Kimi zaman ümitlendiler, kimi zaman “ya iptal olursa” diye düşündüler. Ertesi gün saat 11, 11.30, 11.45, gözleri yolda, korku ile postacıyı beklediler. Gelmesin diye dua ederek. 
12’ye 5 kala postacı sokağın köşesinden gözüktü.
“Belki bize gelmiyordur” diye ümitlendiler.
Ancak postacı gelip kapılarını çaldı. 
Moiz, büyük bir kederle koltuğa çöktü. Aron da çaresiz kapıyı açtı. Postacının elinde bir telgraf vardı. 
Aron titreyen elleri ile telgrafı açtı, okudu ve sevinçle seslendi:

“Müjde Moiz, baban ölmüş!”

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?